Dünyanın içinde bulunduğu çevre şartları nedeniyle insanlık yeşil olmayan kalkınma modelinin sürdürülemez olduğu gerçeği ile karşı karşıya bulunuyor.
Bugün insanoğlunun bu olumsuz
gidişatla yüzleştiği durumun neticesi olarak, tüm sektörlerin bu yeni modelin
çizdiği kurallar içinde kalacak şekilde hizmet ve üretimlerini sürdürmeleri gerekiyor.
Bu yeni kavram çerçevesinde
faaliyetleri sürdürmek rekabet gücünü artıracak, aksi durumda küresel pazarlarda
rekabet etme gücü kayba uğrayacak.
Yeşil yönetim anlayışı mümkün olduğu
kadar kaynakları israf etmeden kullanmak, tasarruf yapmak ve çevreye karşı
korumacı bir anlayış üzerine bina ediliyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının
yanında yeşil teknolojik özellikli, dolayısıyla tasarruf sağlayan cihazları
kullanmak yeşil yönetim anlayışının vazgeçilmez bileşenini oluşturuyor.
Hayati önem taşıyan kirlilik
probleminin üstesinden gelmek için sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra,
Birleşmiş Milletlerin (BM) liderliğinde küresel seviyede kapsamlı çalışmalar
yürütülüyor.
İklim değişikliğinin hayati
kaynaklar üzerinde oluşturduğu baskıları bertaraf etmek amacıyla uzun yıllardır
eylem planları hazırlanıp uygulamaya konuluyor.
Belirlenen hedefler
gerçekleştirilemeyince bu eylem planları, programlar yeniden gözden geçirilerek
tekrar gündeme alınıyor.
Birleşmiş Milletler (BM)
liderliğinde yapılan eylem planları ne ölçüde faydalı olur ve ne ölçüde
hedefine ulaşır (ulaşacak?), sorusu akla geliyor.
Çünkü Birleşmiş Milletler (BM)
uhdesinde dünyanın karşı karşıya kaldığı hayati sıkıntılara çözüm getirmek
maksadıyla başlatılan ve yürütülen eylem planlarının küresel olarak pratiğe
dönük kapsayıcı sonuçlarını görmek pek mümkün olmuyor.
Mevcut kurumsal
statüsüyle küresel insani problemlerin üstesinden gelemeyen Birleşmiş
Milletlerin giderek devleşen bu problemleri halletmesi ancak kendi bünyesinde radikal
değişikliğe gitmesiyle mümkün olacak.
Hemen hemen her sorunu kapsayıcı
bir şekilde ele alan raporlar ve çözüme yönelik eylem planları hazırlayan bu
kurum mevcut yapısıyla küresel sorunların üstesinden gelecek bir başarıyı
gösterme kabiliyetinden yoksun bulunuyor.
Bu başarısızlık uluslararası
toplumun önde gelen üyelerinin hâkim olduğu Birleşmiş Milletlerin bir bakıma ya
ikiyüzlü bir politika izlediğini ya da üstlendiği insani problemlerin hallinde niyetlerinin
samimi olmadığı intibaını zihinlerde uyandırıyor.
Bu durum uluslararası nitelikli bu
kurumun mevcut yapısının artık yüklenmiş olduğu misyonu yerine getirme kabiliyetini
yitirdiğini gösteriyor.
Bir bakıma bütün dünya
ülkelerinin her meselesiyle irtibatlı olan bu kurum insanlık sorunlarına sadece
rapor hazırlama safhasından öteye geçemeyen, dolayısıyla asli görevini de
yerine getirme melekesinden yoksun bırakılmış bulunuyor.
Bu hususta akla ilk gelen soru,
bu çıkmaz durum ya bu kuruma hâkim olan ülkeler arasında bir paylaşım
anlaşmazlığının olduğunu veya bünyesinde alınan kararlar ve oluşturulan eylem
planlarının bir oyalama taktiğinden öteye geçemediği izlenimini veriyor.
Dolayısıyla küresel insani sorunları
çözmede ortaya koyulan eylem planları hedefine kapsayıcı ve sonuç getirici bir
şekilde ulaşmamış oluyor…
Küresel ihtilafların halledilmesiyle, insanlığın karşılatığı sıkıntıların giderilmesi de o oranda başarılmış olacak.