Dünyada temiz teknolojiye, yeşil altyapıya ve yeşil istihdama dayalı sürdürülebilir bir ekonomi inşa etme çabası her geçen gün ağırlık kazanıyor.
Temiz bir ekonomi modelini
başarma çabası yanında, büyümeyi de aksatmadan sürdürmek amaçlanıyor.
Bu çerçevede dünya ekonomilerinin
yeşil ekonomiye, biyoekonomiye, mevcut olandan daha temiz büyümeye doğru
yönelme çabaları var.
Bu kapsamda küresel çaba düşük
karbonlu, sürdürülebilir ekonominin üreteceği yeni şirketler ve yeni başarı
beklentisi içinde bulunuyor.
Düşük karbonlu ekonomilerin
uygulamaya alınması planları yapılıyor dünya çapında. Böylece enerji etkinliği,
karbon yakalama ve depolama, yenilenebilir enerji, yakıt pilleri, ulaşım
teknolojisi, enerji depolama ve akıllı şebekeler dâhil temiz enerji
teknolojilerinin desteklenmesi ön planda tutuluyor.
Bu amaçla ‘temiz teknoloji
sektörünün’ hızlı büyümesi enerji sektörünün daha güçlü olmasına ve daha
sürdürülebilir olmasına yardım edecek, düşük karbonlu ekonomiye geçişe ve
gelecek nesiller için fırsatlar oluşturmaya katkıda bulunacak.
Birçok yenilikçi inisiyatifler
özelikle tarım ve sanayide çiftlik kalıntılarını ve atıklarını yenilenebilir
enerji kaynaklarına dönüştürerek bu önemli potansiyel değerlendirilmiş olacak. Özellikle
tarım üretimi bir hayli yüksek olan ülkemiz bu açıdan ayrı bir öneme sahip
bulunuyor.
Bu tedbirler
silsilesiyle çevre ve çevrenin içinde barındırdığı tüm unsurları korumak ve
sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak hedefleniyor.
Bu nedenle gelişmeler
karşısında 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen Çevre ve
Kalkınma Konferansı, 2002 yılında ise sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi ve daha
sonra 2012 yılında yoksulluğu bitirecek sürdürülebilir kalkınma bağlamında
yeşil bir ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma için kurumsal çerçeve temaları
hakkında görüşmeler yapıldı.
Çevresel konular
temelde üç ana başlıkta toplanıyor.
Hava, su ve toprak
tabii sermayenin üç önemli ögesini oluşturuyor.
Artan şehirleşme,
orman azalması, sürdürülemez arazi kullanım modeli ve yönetim pratikleri,
kirlilik, aşırı otlatma ve iklim değişikliği sebebiyle toprak oranındaki
azalmanın geri çevrilmesi için yapılacak çalışmalar hayati önem taşıyor.
Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) tahminine göre küresel toprak miktarının %33’ü
yok olmuş durumda.
Toprak tabii
sermayenin olduğu kadar tarım üretiminin de vazgeçilmez bileşenlerinden biri.
Zirai üretim için işlenebilir
toprak tabakasının oluşumu yüzlerce yıllık bir zaman dilimini gerektiriyor.
Bu nedenle bu
husustaki yanlış eğilimi sürdürülebilir toprak yönetim uygulamalarıyla tersine
çevirmek gerekiyor.