Yoğun kirlilik
neticesi olarak tabii sermaye arzı, talebi karşılayamaz duruma gelmiş bulunuyor.
Gezegenimizde meydana
gelen olumsuz gelişmeler ağırlıklı olarak bugüne kadar tabii kaynakların
sorumsuzca kullanılması ve mevcut kalkınma modeli olan kahverengi ekonominin
ömrünü tamamladığının su götürmez bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Ağırlıklı olarak
fosil yakıta dayalı ve menfi etkilerini nazari dikkate almadan yapılan üretim
ve tüketim modellerini bünyesinde bulunduran “kahverengi ekonomi” yeni
zenginlikler oluştururken buna karşılık sosyal marjinalleşmeyi, çevresel
bozulmayı ve kaynak tükenmesini, sürdürülebilirlik ilkesini ele alamadığını
gösteriyor.
Netice olarak klasik
kalkınma modelinin sadece çevresel olarak değil, aynı zamanda ekonomik
faaliyetler, istihdam ve sosyal perspektifler bakımından da sürdürülemez olduğu
görülüyor…
Gezegenimizde
karşılaşılan bu hayati değişim başta insan olmak üzere, bütün canlıları olumsuz
etkilemeye başladı.
İnsanoğlunun
karşılaştığı bu değişim, “üzerinde yaşadığımız gezegen elden gidiyor mu?”
sorusunu gündeme getirdi.
Zaman zaman kirlilik
nedeniyle toplu balık ve diğer deniz canlılarının ölüm olaylarına şahit
oluyoruz.
Bugün onyıllar
öncesine göre balık türlerinin sayısında önemli azalmaların vuku bulduğu tespit
edilmiş.
Okyanusların,
denizlerin kirlenmesi bir yandan balık türlerinin azalmasına ortam hazırlarken,
aynı zamanda denizlere taşınan plastik ve diğer kirleticiler balıklar
tarafından bünyelerine alınıyor.
Balıkların bünyesine
geçen bu zararlı maddeler önemli bir besin kaynağı olan balıklar vasıtasıyla
insanlara taşınıyor…
Tabii sermaye ve
çevre konularıyla ilgili karşılaşılan bütün olumsuzlukların temelinde eski üretim
süreçlerinde uygulanan yanlışlıklar, alışkanlıklar ve sorumsuz davranışlar yer
alıyor.
Çare ise mevcut
kalkınma ve gelişme modelinin değiştirilmesi yanında tabii kaynaklara ve
çevreye karşı olan zararlı davranışların değiştirilmesini gerektiriyor.
Mevcut küresel üretim
ve kalkınma modelinin sürdürülemez olduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor.
Dünyanın çeşitli
ülkelerinde karşılaşılan tahripkâr çevre olayları bu görüşü giderek
kuvvetlendirirken çözüm arayışları da gündemindeki yerini koruyor.
Geleneksel kalkınma
modelinin artık iflas ettiği, mevcudun yerine çevre ve tabii kaynakları
koruyan, muhafaza eden ve sürdürülebilir yapıya kavuşturan yeni bir modele
yönelmek görüşü öne çıkmış bulunuyor.
Çevre ve tabii
kaynakları korumanın bir zaruret olduğu ve israfın doğuracağı olumsuz sonuçlara
dikkat çekiliyor...
Çevrede giderek artan
bozulma, ekonomik büyümedeki paradigmalarda bir değişimi gündeme getiriyor.