Zenginliğin sanayi ve
kapitalist tanımı para ve maddi birikim olmuş.
Yeşil ekonomi insan
ve çevre ihtiyacını karşılamaya direkt olarak odaklanma manasına gelmesi
şeklinde algılanıyor.
Sosyal ve çevresel
krizler yönetimden değil tasarım problemi olarak görülüyor.
Sistemin tamamen
değişmesi gerekiyor.
Bunu başarmak için ise
büyük insan tahayyülü, kocaman bilgi ve herkesin yaygın katılımına ihtiyaç
duyuluyor.
Yeşil ekonomi ve yeşil
politikalar hayatın bütün alanlarında ve ekonominin her sektöründe pozitif
alternatiflerin oluşumuna atıfta bulunuyor.
Yeşil ekonomi kamu ve
özel sektör için destek öncelenmesini öngörmüyor.
Her iki sektörün de değişmesi
lazım geldiğine önem veriyor, böylece piyasaların sosyal ve ekolojik değerleri
ifade edeceği ve devlet toplum yeniliğinin temel şebekeleri ile birleşmiş
olacağı bekleniyor. Bunun için yeni ekonomik süreçlerin tasarlanması ve oyunun
yazılı yeni kuralları üzerinde duruluyor.
Böylece ekolojiyi yönetmek
için teşvikler ekonomi hayatında inşa edilir olacak.
Sürdürülebilirlik
aynı zamanda iklim değişikliğine adapte olmayı ve hafifletmeyi kapsıyor.
Yeşil işleri kavramak
bir ülkeden bir diğer ülkeye farklılık gösterebilir.
Neticede ülkeler
kendi milli tanımlarını oluşturma ihtiyacında olacak ve düşünülen yeşil ve
yeşil olmayan uygulamalar için eşikler kurulacak.
Yeşil bir ekonomi
sürdürülebilir üretim ve tüketim örneklerini gerektiriyor, bunlar ekonominin
bütünü içinde çoğu işletmeler ve yapısal değişimde uygulamalara olan
modifikasyonları teşvik etmiş olacak.
Değişim sadece
işletmeler için teşvikler oluşturmayı değil, aynı zamanda yeni modeli
benimsemeleri için yetkinlik üretimini kapsıyor.
Beklentiler geleneksel
işletmeler senaryosu altında, şu andaki mevcut durumun sürmesi halinde verimliliğin
%2.4 daha az olacağı yönünde ve 2050 yılında ise %7.2 daha az olacağı yönünde.
Dahası, daha yüksek
sıcaklıklar, taşkınlar ve aşırı tabiat olayları gibi iklim değişikliğine
bağlantılı olarak şiddetli hava olayları toplum üzerinde önemli negatif
ekonomik maliyetlere yol açarak hayatı zorlaştıracağı tahmin ediliyor.
Mevcut alışılmış işletme
senaryoları devamı halinde, israf üretimi ve tüketim örnekleri, devam eden
toprak azalması, ormansızlaşma ve aşırı balık avcılığı ile beraber, artan su
kıtlığı ve gıda; enerji ve diğer mallarda tırmanan fiyatlar gibi
olumsuzluklarla sonuçlanabilecek tahminler yapılıyor.
Bu durum gelişmekte
olan ülkelerde yoksulluk ve adalet eksikliğine ilaveten yetersiz beslenme ve
gıda güvenliği gibi problemlerin hane halkı düşük gelir harcaması nedeniyle
kötüleşeceği; ayrıca gıda ve enerji konularındaki orantısız gelir payına yol
açma ihtimali üzerinde duruluyor.