Kahverengi büyüme
ağırlıklı olarak fosil yakıtlara bağımlı olan ekonomik kalkınmayı tasvir ederken,
üretim ve tüketimde çevre üzerinde meydana getirdiği negatif yan etkileri
dikkate almıyor.
Yeşil büyüme enerjiyi
daha çok etkin kullanan, çok daha temiz enerji sistemine geçişi ima ediyor ve
özellikle tarım arazileri ve ormanlarda çok daha iyi tabii kaynak yönetimini tavsiye
ediyor.
Değişmekte olan iklim
taşkınlara, kuraklıklara, sıcak hava dalgalarına ve diğer tabii felaketlere yol
açarken, iklim değişiminin etkilerini hafifletmeye yardım edecek sektörlerin birçoğunda
stratejik eylem planı ihtiyacına işaret ediliyor.
Bugün Avrupa ve Orta
Asya ülkeleri iklim eylem planı yaparak iklim değişikliğinin negatif etkilerini
hafifletmeye başlayıp eş zamanlı olarak yarın için ekonomik etkinlik ve
verimliliği artırıyor.
Ülkeler sadece sera
gazı emisyonlarını düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda solunum yolları gibi sağlık
konularına sebep olan hava kirliliğini azaltarak, kendilerini daha fazla
rekabetçi yapacak olan ekonomi türlerine yöneliyor...
BM’nin 2013 yılında
hazırlamış olduğu bir rapora göre, içinde bulunduğumuz yeni bin yıl
başladığından bu yana, yani 2000 yılından beri dünya 40’ın üzerinde büyük
ihtilaflara ve 2500 felakete maruz kalmış, milyonlarca insanın ölümü yanında 2
milyardan fazla kişi bu durumdan etkilenmiş.
Bu trajik olaylar sadece
altyapıları yıkmakla kalmayıp, insanların yerleşim yerlerini terk etmelerine
neden olurken, insan güvenliğini tahrip etmiş; su, arazi ve ormanlar gibi
hayatın sürdürülebilirliği için temel teşkil eden tabii kaynakların azalmasına,
tahrip ve yok olmasına neden olmuş.
Gerçi dünya
yaratıldığından beri bir değişimler silsilesi içinde bulunuyor, geçmişte var
olan bazı canlı türlerin soylarının çok önceden tükendiğini kaynaklar
gösteriyor.
Ancak o dönemlerde
insan topluluklarının az olması, insan ihtiyaçları için tüketilen tabii
kaynakların günümüz büyüklüğündeki oranda olmaması ve bu oranda zarara uğramaması,
tehlikenin vahametini göstermiyordu.
Bir başka husus ise
insan faaliyetleri tabii dengenin bulunduğumuz yüzyıldaki oranda tahribat ve
bozulmasına yol açmazken, tabii sermaye kendini yenileme kabiliyetini muhafaza
edebiliyordu.
Bir başka ifadeyle tabii
sermaye arzı, talep dengesi, ihtiyaç duyulan miktarın çok üzerinde bulunuyordu.
Bu durum da bozulan
ve tahrip olan yerlerin zaman içinde onarılmasına ve eski yapısına kavuşmasına
imkân tanıyordu.
Günümüzde ise
özellikle ağırlıklı olarak insan faaliyetlerinin asırlar süren faaliyetleri
neticesinde ihtiyaçlarının karşılanmasında zaruri olan kaynaklar bir yandan
azalma eğilimine girerken, diğer taraftan yoğun kirlilikle karşı karşıya kalmış
durumda.