14 Ağustos 2013 Çarşamba

Uluslararası toplumun aldatma sanatı



 

Dünyada yaygınlaşan insanlık suçu türünden olaylar sözde medeni dünyanın ayrılmaz bir parçası olmuş.

Bu istenmeyen olayların gelişen ve medenileşen dünya konjonktüründe azalacağı yerde, ne yazık ki her geçen gün artış gösterdiğine şahit oluyoruz.

Çok sayıda uluslararası insani kurum ve organizasyon olmasına ve bunların sayılarının her geçen gün artış göstermesine rağmen, maalesef üzerlerine düşeni yerine getirmek ve savunmaktan aciz kalıyorlar. Yerine göre adeta birer tabela kuruluşu olmaktan öteye geçemiyorlar.

Üstlenmiş oldukları fonksiyonları yerine getiremiyor(lar) veya sadece menfaatleri olduğu zaman devreye giriyorlar.

Hak ve adalet kavramlarını savunmak yerine sureti haktan görünerek aldatma sanatında uzmanlaşmayı yeğlemektedirler.

Hak ve adalet kavramlarını kullanarak insanlığın içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan kurtulmaları için çaba göstermenin yerine, acaba hangi hileli marifeti uygulayarak suya sabuna dokunmadan işin içinden çıkarım anlayışı üzerine kurulmuş.

Dünya insanlarının her türlü güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuş olan Birleşmiş Milletler ve benzer kuruluşlar üstlenmiş oldukları bu hayati görevi yerine getirmenin acizliği içinde bulunuyorlar.

Bir bakıma kurumsal olarak çökmüş ve iflas etmiş olduklarını beyan ediyorlar.

Mısır’daki darbeye seyirci kalan uluslararası toplumun önde gelen ülke, kurum ve liderleri aynı zamanda yüzlerce insanın katledilmesine ortam hazırlamışlardır.

Bu katliamlara dolaylı da olsa ortak olmuşlardır.

Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü kavramlarını dillerinden düşürmeyen gerek BM ve gerekse uluslararası toplumun önde gelenleri bu değerlerden yana olduklarındaki sahteliklerini bir kez daha göstermişlerdir. Mısır ve Suriye’de yaşanan ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek vahşetleri gelecekte nasıl savunacaklar?

Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla katliama göz yumarak Mısır’da yüzlerce ve Suriye’de onbinlerce masum insanın kanının dökülmesine hem hemzemin olmuşlar ve hem de seyirci kamışlardır.

Mısır’da demokratik yollarla seçilmiş bir devlet başkanını düşürmek için ellerinden gelen her türlü oyunu sergileyenler sadece yüzlerce insanın katledilmesine zemin hazırlamakla kalmamış, aynı zamanda bir ülkenin hür iradesini katletmişlerdir.

Darbeye darbe diyememelerinin arkasında yatan çirkinlikte de bundan ileri geliyor.

Mısırlılar gasp edilen iradelerini canları pahasına geri alma mücadelesi veriyorlar.

Mısır halkı aynı zamanda sahte demokrasi yanlılarına demokrasi dersi veriyor.

Uluslararası toplumun desteği ile Mısır’da darbenin hazırlanmasında kilit rol alan uluslararası medya da bir yıl boyunca azınlıkta kalan darbe taraftarlarına aşırı ilgi göstermiş; iradeleri ellerinden alınan darbe karşıtı olanların sıkıntı ve sorunlarını dinlemekten kaçarak habercilik anlayışıyla bağdaşmayan bir tutum izlemiştir.

Uluslar arası medya bu gibi durumlarda görevinin dışına çıkarak, dördüncü kuvvet rolünü, özellikle Mısır ve benzeri ülkelerde, birinci kuvvete tebdil ederek bu ülkeye ihanet etmiştir.