Dünyada yaygınlaşan insanlık suçu türünden
olaylar sözde medeni dünyanın ayrılmaz bir parçası olmuş.
Bu istenmeyen olayların gelişen
ve medenileşen dünya konjonktüründe azalacağı yerde, ne yazık ki her geçen gün artış gösterdiğine şahit
oluyoruz.
Çok sayıda uluslararası insani kurum
ve organizasyon olmasına ve bunların sayılarının her geçen gün artış
göstermesine rağmen, maalesef üzerlerine düşeni yerine getirmek ve savunmaktan
aciz kalıyorlar. Yerine göre adeta birer tabela kuruluşu olmaktan öteye
geçemiyorlar.
Üstlenmiş oldukları fonksiyonları
yerine getiremiyor(lar) veya sadece menfaatleri olduğu zaman devreye
giriyorlar.
Hak ve adalet kavramlarını savunmak
yerine sureti haktan görünerek aldatma sanatında uzmanlaşmayı yeğlemektedirler.
Hak ve adalet kavramlarını
kullanarak insanlığın içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan kurtulmaları için
çaba göstermenin yerine, acaba hangi hileli marifeti uygulayarak suya sabuna
dokunmadan işin içinden çıkarım anlayışı üzerine kurulmuş.
Dünya insanlarının her türlü güvenliğini
sağlamak amacıyla kurulmuş olan Birleşmiş Milletler ve benzer kuruluşlar
üstlenmiş oldukları bu hayati görevi yerine getirmenin acizliği içinde
bulunuyorlar.
Bir bakıma kurumsal olarak çökmüş ve
iflas etmiş olduklarını beyan ediyorlar.
Mısır’daki darbeye seyirci kalan
uluslararası toplumun önde gelen ülke, kurum ve liderleri aynı zamanda yüzlerce
insanın katledilmesine ortam hazırlamışlardır.
Bu katliamlara dolaylı da olsa ortak olmuşlardır.
Demokrasi, insan hakları ve hukukun
üstünlüğü kavramlarını dillerinden düşürmeyen gerek BM ve gerekse uluslararası
toplumun önde gelenleri bu değerlerden yana olduklarındaki sahteliklerini bir
kez daha göstermişlerdir. Mısır ve Suriye’de yaşanan ve insanlık tarihine kara
bir leke olarak geçecek vahşetleri gelecekte nasıl savunacaklar?
Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla
katliama göz yumarak Mısır’da yüzlerce ve Suriye’de onbinlerce masum insanın
kanının dökülmesine hem hemzemin olmuşlar ve hem de seyirci kamışlardır.
Mısır’da demokratik yollarla seçilmiş
bir devlet başkanını düşürmek için ellerinden gelen her türlü oyunu
sergileyenler sadece yüzlerce insanın katledilmesine zemin hazırlamakla
kalmamış, aynı zamanda bir ülkenin hür iradesini katletmişlerdir.
Darbeye darbe diyememelerinin arkasında
yatan çirkinlikte de bundan ileri geliyor.
Mısırlılar gasp edilen iradelerini canları
pahasına geri alma mücadelesi veriyorlar.
Mısır halkı aynı zamanda sahte
demokrasi yanlılarına demokrasi dersi veriyor.
Uluslararası toplumun desteği ile
Mısır’da darbenin hazırlanmasında kilit rol alan uluslararası medya da bir yıl
boyunca azınlıkta kalan darbe taraftarlarına aşırı ilgi göstermiş; iradeleri
ellerinden alınan darbe karşıtı olanların sıkıntı ve sorunlarını dinlemekten
kaçarak habercilik anlayışıyla bağdaşmayan bir tutum izlemiştir.
Uluslar arası medya bu gibi durumlarda görevinin dışına çıkarak,
dördüncü kuvvet rolünü, özellikle Mısır ve benzeri ülkelerde, birinci kuvvete tebdil ederek bu ülkeye ihanet etmiştir.