Ülkemiz açısından iki
önemli asırdan biri geride bıraktığımız 20. yüzyıl idi. 20. yüzyılda ülkemiz
tarihinde önemli değişiklikler olmuş, sıkıntılı başlayan geride bıraktığımız
yüzyıl 600 yılı aşan bir tarihe sahip olan Osmanlı İmparatorluğunun tarih sahnesinden
çekilmesine neden olmuştu.
Geçtiğimiz yüzyılın
başlarında ülkemiz imparatorluktan bugünkü sınırlarına çekilmek zorunda kaldı.
Kocaman Osmanlı çınarı
budanmış sadece gövdesi ülkemizde kalmıştı.
Dallarından, budaklarından
kopartılan ülkemiz geçtiğimiz yüzyılı zaman zaman sancılarla geçirmişti.
Koparılan dalları,
budakları da ne yazık ki sağlıklı bir kök salıp kendi gövdelerini oluşturamamıştı.
Geçen yüzyıl bunlar için sancılı geçmişti.
Kocaman çınarın dalları
sayılan yakın komşularımız konumunda olan bu ülkeler bir türlü huzur
ve güven bulamadılar. Bunların geçirdiği evrelere baktığımızda ağır aksak bir
şekilde yollarına devam etmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Bu ülkeler kurumlarını tam
bağımsız bir ülkeden beklenen sağlam bir zemin üzerine oturtamadıkları için
ülkelerini geliştirecek dinamiklerden tam manasıyla istifade edemediler.
Bunlar için geçen kocaman
bir zaman dilimi heba oldu.
Zamanın ruhuna uygun olacak
kurum ve kurallarıyla bir demokratik yapı kuramadıkları için beklenen gelişme ve
kalkınmayı gerçekleştiremediler.
Zaman zaman kendi
içlerinde, zaman zaman komşularıyla olan çatışmalar bu ülkelerin insanlarına
kalıcı bir huzur ve kalkınma ortamı sağlayamadı.
Taşların yerli yerince
oturmadığı, kurum ve kuruluşların sağlıklı bir yapıya kavuşturulamadığı bir yapı
içinde beklenen ve umulan gelişmeyi de elde etmek mümkün olamazdı.
Özellikle tarih, kültür,
din birliği içinde olduğumuz komşularımız açısından sancılı geçen 20. yüzyıl,
ülkemiz için de istenilen bir seviyede olmamıştı.
Söz konusu
istikrarsızlıktan komşularımız kadar olmasa da ülkemiz de nasibini almıştı.
Değişen ve dönüşen bir
dünya vizyonu ile özdeşleşemeyen kurumsal yapıların yokluğu nedeniyle ülkemiz de kalkınma açısından pek
istenilen seviyeye ulaşamamıştı.
Bu sağlıksız yapı sürekli
olarak istikrarsızlığın gündemde tutulmasına ortam hazırlamıştı. Kalkınmanın ve
demokrasini önü zaman zaman kesilmişti.
Dolayısıyla kalkınmaya ve
gelişmeye gem vuran bu yapının değişmesi gerekiyordu.
Bu sağlıksız durumun
tedavi edilmesi, neşter vurulması gerekiyordu ki kalkınma ve gelişmede ilerleme
kaydedilebilsin…
21. yüzyılın başlarında
yürüyemez hale gelen sistemi yenilemek, statükoya son vermek bir zaruret haline
gelmişti.
Ülkemizde
taşları yerine oturtacak, geçtiğimiz yüzyılda yaşanan olumsuzlukları bertaraf
edecek, kalkınmanın ve refah seviyesinin gerek yükseltilmesi ve gerekse tabana
yayılmasını amaçlayan bir yönetime ihtiyaç vardı.
Mevcut yapıda bir bakıma
elleri ayakları bağlı bir şekilde iş yapmak, her alanda günümüz dünyası ile
rekabet edebilir hale gelmek kurumsal bir değişimi zaruret haline getirmişti.
Son on yılda bir değişim
sürecine giren , uygulamaya konulan değişimler sayesinde ülkemiz bir kalkınma
ve gelişme yörüngesine oturdu.
Zaman zaman ülkemizi bu
kalkınma ve gelişme yörüngesinden saptırıp gene o eski köhnemiş yörüngesine sürüklemek, çeşitli anlamsız bahaneleri ileri sürerek ülkemizi hiç de arzulanmayan
bir konuma getirmek isteyenler olacaktır.
Bu da muhtemel olumsuz
gelişmeleri engelleyecek ve bertaraf edecek şekilde bir ihtiyatlı durumu hep
göz önünde bulundurmayı gerektirmektedir.
Şimdi ülkemiz son on
yılda Ak Parti iktidarları döneminde kalkınmasına, gelişmesine ayak bağı olan
prangalardan birer birer kurtularak ilerlemesini sürünerek değil, koşarak
yapacak bir duruma geldi, geliyor.
Bu nedenle ülkemizin 21.
Yüzyıla yeni bir yapı, yeni bir vizyon ve dinamizmle girmiş olması, ülkemiz
açısından çok daha iyi bir geleceğin işaretini veriyor.
20. yüzyıla kötü bir
başlangıçla giren ülkemiz, 21. Yüzyıla daha iyi bir başlangıçla girerek gelecek
için olumlu gelişmelerin işaretini veriyor…
Yarın bayram, bu vesileyle İslam aleminin Ramazan Bayramını tebrik eder hayırlara vesile olmasını temenni ederiz...