Bir kısım uluslararası
medya İslam ülkelerinde sürekli hata aramakta ve bunları vesile yaparak bu
ülkelerin istikrarını bozacak türde yayınlar yapmakta.
Bunun en bariz son örneği
Mısır’da oldu!
Daha önce ülkemizde
denemeye çalıştı…
Mısır’da yapılan darbe
elbette önceden planlanmıştı.
Çünkü hemen arkasından mali yardımlar açıklandı. Bu işte görev alan başrol oyunculardan bir uluslararası medya idi, figüranları ise ülkesine ihanet eden azınlık vatandaşlarıydı...
Maalesef malum medya birlik, beraberlik ve milli
duygulardan yoksun kişileri sürekli yayına alarak, bunların ülkenin çoğunluğunu temsil
ettikleri imajını dünyaya yayma çabası içinde oldular.
Bu yayın organları, kesintisiz
olarak yanıltma haber politikasını korkusuzca ve çekinmeden yaparken adeta darbeye zemin hazırladılar.
Bu tür yayınları ne kendi
ülkelerinde ve ne de Müslüman olmayan başka ülkelerde yapamıyorlar.
Birincisi birlik, berberlik vatan sevgisi olan ülke
insanları kendilerini ülkelerine ihanet etme derekesine düşürmüyor.
Eğer İslam ülkelerinde de
bu tür yayınlara önem verilemezse, söz konusu yabancı yayın organları bu tür
yıkıcı yayınlara cesaret edemezler.
Uluslararası medyanın bir
başka kullandığı silah ise ülkesini ve dinini seven ve siyasetini bu doğrultuda
yürüten politik partileri her defasında İslamcı ibaresini sanki bir suçmuş gibi
bir yafta olarak yayınlarında sürekli kullanarak yıpratmaya çalışmakta.
Gerek Hristiyan, Yahudi ve
gerekse başka din ve inanca inanan ülkelerde bu husus hiç işlenmiyor.
Özellikle, Yahudilerin bu konuda
gerek milliyet ve gerekse din konusunda fanatizme kaçacak şekilde kendi din ve
milliyetlerine düşkün olmalarına rağmen ve bu hususta derin emelleri olmalarına
rağmen bu ülkelerle ilgili haberlerde milliyet ve din konusu hiç işlenmez.
Uluslararası medya İslam’ı
sanki bir suçmuş gibi göstermek için sürekli olumsuz bir şekilde işlemekte.
İslam’ın özünde zaten
aşırılık olmadığı gibi, başka dinlere de saygı duymaktadır.
Mısır’da orduyu darbeye alet
eden azınlık, kendi ülkelerine çok büyük ihanet ederek kendi geleceklerini de
tehlikeye atmış oldular.
Eğer ordu geri adım
atmaz ve darbe karşıtları gösterilerine devam etmeyi sürdürürse olayların farklı
boyuta taşınacağı gibi, başak yerlere de sıçrayacağına dair yorumlar yapılıyor.
Bunun iki canlı örneği
var, biri Irak ve biri diğeri de komşumuz Suriye.
Demokrasi adına Irak’a
giren koalisyon güçleri maalesef geride kan, gözyaşı ve acımasız bir terör
bıraktılar. Bu arada çok sayıda masum insanın hayatını yitirmesine ortam
hazırladırlar.
Uluslararası yasa ve
adalet savunucu ve organları bu vahşeti görmek istemiyor.
Suriye’yi karıştırıp bu
hale getirdikten sonra sahip çıkmayan emperyalist güçler
Mısır’da seçimle işbaşına
gelen yönetime tahammül edemediler.
Bunların hedefinde
sürekli İslam ülkeleri var.
Birleşmiş Milletlerin gündemine
bakınca büyük bir çoğunlukla İslam ülkelerini görüyoruz, sözde bu ülkelere huzur ve istikrar getirmek
için çaba gösteriyor.
Fakat bu hususta hiç
samimi olmadığı da yaptığı icraatından belli oluyor. Samimi olduğu tek konu ise istikrasızlığın olduğu yerlerde bunu
iyice derinleştirmek.
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin beş daimi temsilcisi bu ismin hilafına kararlar
alıp uyguluyor.
Bütün dünyada mevcut
ihtilaflara, özellikle İslam ülkelerinde ki huzursuzluklara çözüm için
değil, çözümsüzlük için çaba sarf eden bir duruşu var.
Bu çözümsüzlüğün
giderilmesi ise BM’ye üye ülkelerin bu yanlışlıları genel kurulda ısrarla dile
getirmeleri ile olacak.