Bölgemizde yaşanan son
olaylara analitik bir gözle bakınca bazı istenmeyen ihtimalleri akıldan uzak
tutmamayı gerektiriyor.
Bölgemizde son 20 yıllık süreci
kapsayan ve bir değişimi işaret olaylar zincirinin yaşandığını görüyoruz.
Osmanlı İmparatorluğunu
tarih sahnesinden çekilmesinden sonra kurulan devletlerin gerek sınırları ve
gerekse yönetim yapıları istikrarsız bir görüntü veriyor.
Bu istikrarsızlık planları
yüzyıl öncesinden mi yapıldı ve bunlar hala geçerli mi?
Yoksa ülkemizi de her
bakımdan çok yakından ilgilendiren bölgemizdeki bu eğreti durum rotası belli
olmayan bir gemi gibi nereye toslayacağını bilmiyor mu?
Geçen bir asır boyunca ve
özellikle son yirmi yılda yaşananlara baktığımızda olaylar acaba önceden planlana
bir sona doğru mu yaklaşıyor?
Yoksa son yıllardaki
gelişmeler sonun başlangıcı mı?
Son yıllardaki gelişmelerin
arka planında yatan gerçek ise emperyalistlerin ortak bir payda da buluşması mı?
Gerek Birleşmiş Milletler
ve gerekse uluslararası toplumun önde gelenleri üç yıldır Suriye’de yaşanan
vahşete ve Arap Bahar ile başlayan demokrasiyi yakalamışken Mısır’da meydana
gelen geri gidiş ve vahşeti örtülü bir şekilde desteklemeleri, bunların derin
planlarının bir parçası mı?
Önce Irak’ın eski devlet
başkanı Saddam’ın Kuveyt’i işgali, sonrasında ABD’nin bu olaya müdahale
etmesiyle 1990 yılında birinci körfez savaşı bölgemizdeki istikrarsızlığın
başlangıcı oldu.
Baba Bush’tan iki dönem
sonra seçilen oğul Bush’un Irak’a demokrasi getirme bahanesiyle kurduğu
koalisyon güçleri ile ülke 2003 yılında işgal edildi.
Bundan sonra Irak’a ne
demokrasi ve ne de huzur geldi.
Aksine 2003 yılındaki
işgalden sonra bugüne kadar binlerce insan hayatını kaybetti.
Her gün onlarca kişi
patlatılan bombalarla hayatını yitiriyor, ülkede am bir belirsizlik hakim…
Bir başka yakın komşumuz,
Suriye ise halkının demokrasi isteği ile başlattığı ayaklanma neticesinde, bu
ülkenin diktatörü yine emperyalist güçlerin desteğiyle ülkesini üç yıldır yakıp
yıkıyor.
Bu arada on binlerce
insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, bu ülkede
de bir insanlık dramı yaşanıyor…
Bu yetmiyormuş gibi henüz
demokrasiye yeni kavuşmuş olan Mısır’daki
darbe hareketi oldu.
Sözde hukukun üstünlüğü,
demokrasi ve insan hakları savunucusu gibi görünen uluslararası toplum gerek bu
vahşete ve gerekse Suriye’deki vahşete sessiz kalarak, sahiplendiği değerleri
ayakları altına almış oldu.
Mısır halkı canları ve
kanları pahasına küresel emperyalist güçlerin desteğini arkasına alan Mısır ordusuna
karşı yaklaşık iki aydır direniyor.
Mısır ordusu ise
gösterilere karşı silahla karşılık vereceği konusunda ısrarlı görünüyor.
Ancak korkulan ise iki
tarafın iddialı duruşu, bu tutum da Mısır’ı yeni bir Suriye’ye çevirmek endişesini
veriyor.
Gerek Arap dünyası ve İran
ve gerekse uluslararası toplum Mısır’daki darbeyi destekledikleri gibi, Suriye’yi
de bu arada unuttular.
Bu durum da İran’ın ve Arap
dünyasının bu vahşete sessiz kalmalarının arkasında yatan planları
mı var, sorusunu akla getiriyor.
Acaba bu ülkeler
emperyalistlerle ne gibi bir gelecek bekliyor bölgede?
Görünen o ki emperyalist
güçler bölgede açıkça istikrar istemiyor.
Bunu da kimin hesabına istemedikleri belli.
Bakalım hesapları tutacak mı?
Hiç temenni etmeyiz bunu da başta İran'ın görmesi gerekiyor, eğer söylemlerinde samimi ise!