Son yıllarda yerleşim yerleri ve şehirlerin karşılaştığı zorluklardan biri de gerek ülkemizde ve gerekse dünya çapında beklenmedik ölçüde aşırı yağışlar neticesinde meydana gelen tahribat.
Dolayısıyla şehirleşmede yer
seçiminde yapılan yanlışlıklar zaman zaman can ve mal kayıplarına yol açıyor.
Şehir planlamaları yapılırken bu
hususun iyi incelenip araştırılması, bu olumsuz şartları ortadan kaldıracak, en
azından asgari seviyeye düşürecek niteliklere sahip olmasını gerektiriyor.
Ülkemizin deprem kuşağında yer
alması da sağlıksız yapıların yeniden inşasını elzem kılıyor.
Ülkemizde on yıllar öncesine
uzanan sanayileşme ve kalkınma konularında yapılan yatırımlar şehircilik
açısından bazı temel yanlışlıkları da beraberinde getirmiş.
O yıllarda sanayileşme anlayışı, sağlıklı kalkınma, gelecek ve çevre görüşünden yoksun dar bir
anlayışın mahsulü olarak zuhur etmiş.
Sanayileşmenin ülkemizin belli
bölgelerinde ağırlıklı olarak toplanması bu şehirleri istihdam yönünden cazibe
merkezi yapmış.
Bu durum uzun yıllar Anadolu’dan
göçü İstanbul, Ankara, İzmir gibi devasa kentlere çekmiş.
Dolayısıyla bu göç akışı şehirleşmenin
planlı gelişmesine engel olduğu gibi, yapılan yapıların da şehir planlamasından
yoksun ve sağlıksız inşasına yol açmış.
Sonradan yapılan müdahalelerle
şehirleşmede rötuşlar yapılmışsa da tabiatıyla temeli gecekondu anlayışına dayanan
mahalleleri sağlık ve estetik olarak istenilen şekle kavuşturmak mümkün olmamış.
Şehirlerimizde başlatılan yeniden
yapılanma ve dönüşüm birçok yanlışlığın bertaraf edilip, çok daha sağlıklı
yerleşim alanlarının kurulmasına imkân sağlamış olacak.
Bu dönüşüm aynı zamanda şehir
ekosistemlerinin de yeniden inşa edilmesine fırsat sağlamış olacak.
Böylece muhtemelen meydana
gelecek çeşitli tabiat olaylarının neticesi olarak göçmeler, çökmeler, taşkın
ve sel baskınları ve benzeri istenmeyen olaylar mümkün oldukça aza düşürülmüş
olacak.