Her sene nisan ayında temcit pilavı gibi ABD senatosunun sözde
Ermeni soykırımını gündeme getirmesi ve komisyonda görüşüp senatonun onayına
sunması artık klasikleşmiş veya rutin bir hale gelmiş sıradan bir olay.
Bu sözde soykırım hadisesi doğru mu, yanlış mı olduğunun tarihçiler
tarafından açıklanması gereken bir husus.
Gerek ABD’de ve gerekse başka ülkelerde sürekli gündemde
tutularak âdete Demokles’in kılıcı gibi ülke olarak sürekli tepemizde tutulmak
isteniyor.
Ancak bu haksız tasarıyı gündemden düşürmeyenler, günümüzde canlı
soykırım örnekleri acımasız bir şekilde yaşanırken, bunlara acil çözümler
bulmaları yerine bir asır öncesine ait ve doğruluğu ispatlanmamış bir hususla
ilgilenmeleri soykırım konusundaki samimiyetsizliğin açık bir göstergesi
oluyor.
Bu hususta sadece ülkemizin çevresinde yıllardır yaşanan acımasız
katliamlar ve hukuksuzluklar göz ardı edilirken, bu sözde soykırım konusunu samimiyetsizlik
ve hedef saptırma olarak değerlendirmek daha mantıklı bir yaklaşım olacak...
Sınır komşularımızdan biri olan Irak’a ABD ordusu bir koalisyon
oluşturarak 2003 yılında girmişti.
Sözde demokrasiyi getirecekti!
Aradan 11 sene geçti.
O tarihten bugüne insanlık adına her türlü ihlal yapılmış ve yapılmaktadır.
Bu ülkede o günden bugüne çok sayıda insan hayatını
kaybetti, kaybediyor.
Yani bu ülkede 11 yıldır soykırım işleniyor ve daha ne kadar
süreceği de bilinmiyor.
Yine sınır komşumuz Suriye’de mevcut yönetim tarafından dört
yıldır akıl almaz işkenceler ve her bakımdan uluslararası ve evrensel hukuka
aykırı olan suçlar işliyor.
BM’nin görevlileri bu suçları tespit etmiş ve belgelemiş
durumda.
Yani mevcut Suriye’nin zalim yönetimi uluslararası hukuk varsa
ve uygulanıyorsa suçlu; hukuk çerçevesinde tutuklanıp yargılanması gerekiyor.
Suriyeliler her gün acımasız bir şekilde hayatlarını
kaybediyor; insanlar açlıktan ölüyor. Suriye bugün yeni bir Filistin olmuştur.
Bu durum bir insanlık suçu, bir soykırım değil mi?
Yine Müslümanların Myanmar’da katliama tabi tutulmaları bir
soykırım değil mi?
Mısır’da demokratik yolla işbaşına gelmiş bir yönetimi askeri
darbeyle devirip yine binlerce savunmasız insanı katleden askeri cunta soykırım
uygulamıyor mu?
Filistinliler altmış yıldır soykırıma maruz kalıyorlar, evleri yıkılıyor,
malları mülkleri yağma ediliyor, haksız bir şekilde kendi topraklarından göçe
zorlanıyor, aç ve açıkta bırakılıyor. Ağır silahlarla yapılan baskın neticesinde
topluca aileler hayatlarını kaybediyorlar. Yani toplu katliamlar işlendi bugüne
kadar. Bu bir soykırım değil mi?
Afrika’da, dünyanın daha birçok yerinde mazlum insanlar
birbirine düşürülerek iç savaşlarda hayatlarını kaybediyorlar ve göçe
zorlanıyorlar.
Şimdi sormak lazım, bir asır öncesinde kalmış ve kesin olarak
nasıl başladığı bilinmeyen bir olayı her sene gündeme getirmek bu husustaki
samimiyeti mi; yoksa günümüzde gerçek manada canlı soykırım olayları
yaşanıyorken bunları görmezden gelerek samimiyetsizliği mi?
Dünyada çözüm bekleyen sorunlar varken, özellikle BM’nin 5 daimi temsilcisinden bir olan ABD’nin iyileşen yaraları kaşıyan bir yaklaşım yerine, kanayan yaralara çözüm çabası içinde olması çok daha insancıl ve çok daha inandırıcı olmaz mı?