Ülkemiz hedef olarak seçilmiş, yaşadıklarımız bunun açık delili.
Açık bir şekilde bu durum kendini yaklaşık bir senedir iyice
belli etmiştir.
Açık bir gerçek var ki o da güçlü, kalkınmış ve lider bir
Türkiye’nin istenmediğidir.
Bunun ilk belirgin işareti geçen yıl gezi diye nitelendirilen
aslında ülkemizin birliği, dirliği ve güçlülüğünü alt etmek isteyen kökleri dışarıda,
sürgünleri içerde olan birçoğu kandırılmış fakat önderleri ise ihanet içinde
olanların organizasyonuyla bir ihtilal provasından ibaretti.
Ülkemiz kalkınma, gelişme ve ilerleme yolunda attığı her adım
sonrasında bu tür engellerle karşılaşıyor.
O zaman ne vardı, İMF borçları bitmiş ve önemli projelerin temel
atma törenleri günde gelmişti.
Bu deve projeler ülkemizi her yönden dünyanın önde gelen ülkelerinin
bulunduğu yörüngeye taşıyacaktı.
Gezi olaylarını takiben yine kökleri dışarıda olan ve sürgünleri
içerde olan her tarafa sarmaşık gibi sarılmış bir yapının ihaneti 17 ve 25
aralık tarihlerinde yaşandı.
Bu sefer yine ülkemizde kapasitesi, özellikleri itibariyle,
hizmete girdiğinde ülkemize sağlayacağı küresel avantajlar açısından dünyada ilk
sıralarda yer alacak olan üçüncü hava limanının temeli geçtiğimiz günlerde
atılmıştı!
Kalkınma ve refah yolunda atılan her büyük adım sürekli fincancı
katırlarını ürkütmeye devam ediyordu…
Ülkemizin köklü ve şanlı bir tarihi var.
Ne zaman güçlü olsa emperyalist güçler ve sömürü baronları bu
güçlenmeden ve gelişmeden rahatsızlık duymaktalar.
Çünkü onlar hak ve hukuktan yana değil, sömürüden ve zulümden
yanadırlar tarih boyunca bu böyle olmuştur.
Nerede bir zulüm olmuşsa buna çözüm getirmek yerine yangına
körükle gitme politikasını benimsemişlerdir.
Tabii sureti haktan yana görünmeyi de elden bırakmazlar.
Hak ve hukuk adına samimiyetleri yoktur.
Ülkemizin her kalkınma hamlesi bu sömürü güruhunu çok rahatsız
etmektedir.
Kalkınan ve güçlenen bir Türkiye haksızlıklar karşısında daha
güçlü duracaktır, mazlumların sayısı azalacaktır..
Son Musul hadisesi çok önemli bir hususu hatırlatmaktadır.
Ülkemizin her hususta çok dikkatli hareket etmesini, çok ince
hesaplar yapmasını ve kesintisiz bir teyakkuz halinde olmasını bir zaruret
haline geldiğinin göstergesidir.
Çünkü emperyalist güçler ve sömürü baronları da sürekli olarak
Türkiye’nin her hususta bir açığını kollamakta, nerde ve ne zaman bir boşluk
bulurlarsa onu en azgın bir şekilde değerlendirmeye çalışmaktalar.
Bir bakıma bir orman kanununu sürekli gündemde tutmaktalar.
Ormanda savunmasız hayvanlar kendi hallerinde, bir taraftan
herhangi bir zararın geleceğini göz ardı ederek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken,
yırtıcı hayvanlar tuzak kurarak bu savunmasız hayvanları parçalamaya çalışırlar.
Bazıları hemen pes ederse de, bazıları direnir, fakat saldırıyı
sadece bir noktadan yapmayın birkaç noktadan yaparak avlarını alt
etmektedirler.
İşte son yıllarda emperyalist güçler Türkiye üzerinde bu taktiği
uygulamaya çalışıyorlar.
Son bir yılda ilk saldırı bildiğimiz gibi gezi olaylarıyla oldu,
sonrasında 17 ve 25 aralık tarihinde ve şimdi Musul hadisesi ile ülkemiz karşı
karşıya bırakıldı.
Hiç temenni etmeyiz, fakat son gelişme Türkiye’nin bu tür
olaylarla karşılaşabileceğinin işaretini veriyor.
Ülkemiz son 12 yılda Ak Parti hükümetleri döneminde önceki
dönemlere göre her alanda çok farklı ilerlemeler kaydetti. Emperyalistlerin korkusu
da bundan kaynaklanıyor. Güçlenen Türkiye bunların hain ve çirkin emellerine
fırsat vermeyecektir.
Temennimiz de budur!...