Libya, Arap Baharı dönüşümü ile kısa zamanda iç çatışmadan
çıkarak demokratik düzene adım attı.
Fakat Libya’nın bu durumu emperyalistleri hayal kırıklığına
uğratmıştı.
Sömürü düzeni Libya’da beklediği ilgi ve alakayı görmemiş olacak
ki ülke istikrara kavuştum derken, ABD elçiliğine yapılan kanlı baskın
iç çatışmalar için bir başlangıç oldu.
Gerek ticari olarak ve gerekse bu ülkede uzun yıllardır
sürdürülen inşaat çalışmaları ülkemiz açısından önem taşıyordu.
İşte Suriye’de de bir türlü bitirilmek istemeyen kardeş
kavgasının önde gelen nedenlerinden biri de iç savaş öncesi iki ülke ilişkilerinin
ivme kazanmasıydı.
2003’ten beri bir türlü istikrar bulamayan Irak ise son iki
yılda giderek istikrarsızlaşmaya başladı, söz konusu dönemde ölen sivil
sayısında artış kaydedildiği görülüyor.
Bu ülkede de gerek ticaret ve gerekse inşaat ihaleleri bakımından
ülkemiz açısından olumlu gelişmelerin yaşandığını görüyoruz.
Bir başka ülke ise bilindiği gibi Mısır, demokratik yolla seçilmiş
devlet başkanı haksız bir şekilde bu ülkenin paralel yapısı tarafından
görevinden alındı.
Sonrasında binlerce Mısırlı zalim askeri cunta tarafından
dünyanın gözü önünde avlanarak öldürüldü.
Her bakımdan ülkemizle yakın ilişkileri olan bu ülkelerde son
yıllarda yapılan hak ihlalleri karşısında ne BM, ne uluslararası toplum ve
uluslararası medya ve ne de uluslararası hak örgütleri bu ihlalleri kınayan samimi
bir açıklamada bulunmadılar.
Zaman zaman BM’nin bu tür açıklamaları olduysa da adet yerini
bulsun türündendi, samimi olarak bu işin üzerine gitmedi.
Her türlü insani hak ihlallerine karşı yaptıkları tek şey göz
boyama türünden olayı kınamadan ibarettir.
Bu yapı aynı zamanda bu kurumların çürümüşlüğünü gösterdiği gibi,
tarafsızlıklarını da yitirdiklerinin göstergesi oluyor.
Dünya barış ve huzurunu korumakla görevli bu uluslararası
kuruluşların bir reform ihtiyacı içinde oldukları artık çok daha net bir şekilde anlaşılmış oluyor...
Bu bozulmanın sonucu olarak küresel terör giderek bir tırmanış sürecine girmiş.
Dünya adeta terörün korunduğu ve beslendiği bir dönem yaşıyor.
Irak ve Suriye’de İslam devleti kurduklarını açıklayan IŞİD
örgütünün bu hareketi Ürdün ve Lübnan’a kadar taşıyacağı söyleniyor.
Suriye’de dört yıldır acımasız bir şekilde nahak yere her türlü
işkence uygulanması ile yüzbinlerin ölümü karşısında sessiz kalan, zalim
ve katil bir yönetimi koruma altına alan uluslararası toplumun bariz duyarsızlığını görüyoruz...
IŞİD hareketinin birden bire hız kazanması da bu savı destekler
nitelikte.
Bölgenin bu derece istikrarsızlaştırılması akla derin
ihtimalleri getiriyor.
Birisi örtülü olarak ülkemizin hedeflerine ulaşmasını
duraklatmaya uğratmak!
Diğeri ise bölge iyice istikrarsız duruma düşünce
kapsamlı bir uluslararası koalisyon oluşturularak bu güçler tarafından yine
barış ve huzur getireceğiz masalıyla bölgenin işgal edilmesi gibi çirkin
senaryoları akla getiriyor.