27 Haziran 2014 Cuma

Emperyalist kumpas


 

 
Suriye, Libya ve Irak; bu ülkeler Türkiye’nin yakın komşuları ve ticaretinin de önemli pazarlarıydı. Suriye dört yıldır iç savaşta.

Libya, Arap Baharı dönüşümü ile kısa zamanda iç çatışmadan çıkarak demokratik düzene adım attı.

Fakat Libya’nın bu durumu emperyalistleri hayal kırıklığına uğratmıştı.

Sömürü düzeni Libya’da beklediği ilgi ve alakayı görmemiş olacak ki ülke istikrara kavuştum derken, ABD elçiliğine yapılan kanlı baskın iç çatışmalar için bir başlangıç oldu.

Gerek ticari olarak ve gerekse bu ülkede uzun yıllardır sürdürülen inşaat çalışmaları ülkemiz açısından önem taşıyordu.

İşte Suriye’de de bir türlü bitirilmek istemeyen kardeş kavgasının önde gelen nedenlerinden biri de iç savaş öncesi iki ülke ilişkilerinin ivme kazanmasıydı. 

2003’ten beri bir türlü istikrar bulamayan Irak ise son iki yılda giderek istikrarsızlaşmaya başladı, söz konusu dönemde ölen sivil sayısında artış kaydedildiği görülüyor.

Bu ülkede de gerek ticaret ve gerekse inşaat ihaleleri bakımından ülkemiz açısından olumlu gelişmelerin yaşandığını görüyoruz.

Bir başka ülke ise bilindiği gibi Mısır, demokratik yolla seçilmiş devlet başkanı haksız bir şekilde bu ülkenin paralel yapısı tarafından görevinden alındı.

Sonrasında binlerce Mısırlı zalim askeri cunta tarafından dünyanın gözü önünde avlanarak öldürüldü.

Her bakımdan ülkemizle yakın ilişkileri olan bu ülkelerde son yıllarda yapılan hak ihlalleri karşısında ne BM, ne uluslararası toplum ve uluslararası medya ve ne de uluslararası hak örgütleri bu ihlalleri kınayan samimi bir açıklamada bulunmadılar.

Zaman zaman BM’nin bu tür açıklamaları olduysa da adet yerini bulsun türündendi, samimi olarak bu işin üzerine gitmedi.

Her türlü insani hak ihlallerine karşı yaptıkları tek şey göz boyama türünden olayı kınamadan ibarettir.

Bu yapı aynı zamanda bu kurumların çürümüşlüğünü gösterdiği gibi, tarafsızlıklarını da yitirdiklerinin göstergesi oluyor.

Dünya barış ve huzurunu korumakla görevli bu uluslararası kuruluşların bir reform ihtiyacı içinde oldukları artık çok daha net bir şekilde anlaşılmış oluyor...

Bu bozulmanın sonucu olarak küresel terör giderek bir tırmanış sürecine girmiş.

Dünya adeta terörün korunduğu ve beslendiği bir dönem yaşıyor.

Irak ve Suriye’de İslam devleti kurduklarını açıklayan IŞİD örgütünün bu hareketi Ürdün ve Lübnan’a kadar taşıyacağı söyleniyor.

Suriye’de dört yıldır acımasız bir şekilde nahak yere her türlü işkence uygulanması ile yüzbinlerin ölümü karşısında sessiz kalan, zalim ve katil bir yönetimi koruma altına alan uluslararası toplumun bariz duyarsızlığını görüyoruz...
 
IŞİD hareketinin birden bire hız kazanması da bu savı destekler nitelikte.

Bölgenin bu derece istikrarsızlaştırılması akla derin ihtimalleri getiriyor.

Birisi örtülü olarak ülkemizin hedeflerine ulaşmasını duraklatmaya uğratmak!
Diğeri ise bölge iyice istikrarsız duruma düşünce kapsamlı bir uluslararası koalisyon oluşturularak bu güçler tarafından yine barış ve huzur getireceğiz masalıyla bölgenin işgal edilmesi gibi çirkin senaryoları akla getiriyor.