Her sene 1 mayıs gelince bu günü malum sendika
temsilcilerinin aşırı ısrarı yüzünden bir bayram kutlaması yerine kaos gününe
dönüştürme intibaı hafızalara yerleşmiş.
Artık 1 Mayıs’ı Taksimde kutlama ısrarının gerçek nedeninin bir
bayram kutlaması olmadığı açıkça anlaşılmış oluyor.
Bu 1 Mayıs’ta da geçtikleri yerleri savaş meydanına çevirme gayreti,
bir kaos ortamı çıkarmaktan başka bir amaç güdülmediği bir kez daha tescillenmiş
oldu!
Çünkü bu ısrarların verdiği mesajlar da ‘günü’ aslına uygun
olarak bir bayram gibi değil de, nasıl bir terör ortamı oluşturulur'a işaret ediyor.
Malum ülkemiz geçmişte telafisi olamayan bir acı 1 Mayıs
yaşadı.
Kurbanlar verildi!
Belki de zorla sözde bayram kutlaması amacıyla oraya çekilen
ve olacaklardan bihaber kişilerdi o kurbanlar...
bu hususta mensubu bulundukları sendika üyelerinin de bu anlamsız
ısrara karşı çıkmaları gerekir.
Her şeyden önce bir bayram havası içinde değil de, "yakıp
yıkma, kırıp dökme" havasında olduğu için onların hayatı da riske atılmış oluyor.
Sendika toplantılarında ve genel kurullarında bu husus
üyeler tarafından dile getirilip, bu tür anlamsız ısrarlarını sürdürmek
isteyenlerin başkanlık ve yönetim kadrolarına seçilmemeleri bütün üyeler açısından da
yararlı olacaktır...
Çünkü Taksim kutlamaları, maksadı aşan bir ısrar
niteliğine bürünmüş.
Hiçbir talimatı ve kanunu dikkate almadan, bildiğini
okumanın arkasında yatan düşüncenin de bu günü kutlama değil de, sinsi planların uygulanması için bir fırsat olarak görülüyor herhalde.
Sesini duyurmak istemenin ötesine geçen bir art niyet
planını ortaya çıkarıyor.
1 Mayıs’ı maksadına uygun olarak kutlamak, hem ülkemiz
çalışanları ve hem de uluslararası ölçekte insanlık adına var olan sıkıntıların dile
getirilmesi açısından daha uygun ve kabul edilebilir bir kutlama olur.
Bu 1 Mayıs, özellikle komşu ve çevre ülkelerde yıllardır
süren insanlık dramının dünyaya duyurulması açısından da büyük önem taşıyordu.
Madem bir hak mücadelesi dile getiriliyor, işte fırsat;
Suriye’de, Mısır’da, Myanmar’da, Filistin’de ya da başka bir yerde yıllardır
yaşanan haksızlıkları dile getirip bütün dünyaya duyurmak için de önemli bir
gün.
Bu ülkelerde milyonlarca insan işinden, evinden ve
yurdundan oldu!
İnsanlık dersi vermek istiyorsan, bu mazlumların kısık seslerini sözde insan hakları savunucularına duyurmak istiyorsan işte sana bulunmaz fırsat.
Çünkü en büyük insanlık dramı
bu ülkelerde yıllardır devam ediyor.
Eğer sen savunduğun davada samimi isen, sesinin gür
çıktığı bu günde öncelikle yapman gereken usulü çerçevesinde bu insanlık dramını dile getirmek
olmalıydı!
Artık devekuşu politikasının bir tarafa bırakılması
zamanının çoktan geldiğinin idraki ve şuuru içinde olunması gerekiyor.
Senin esasta karşı olduğun sömürü düzeni değil mi?
İşte bak küresel sömürünün söz konusu ülkelerde yıllardır
yaptığı zulüm bütün evrensel kuralları çiğneyip geçti.
Sömürüye karşıysan, zulme karşıysan gör bunları!
Sıkışmış olduğun anlamsız dar kalıpların dışına çıkmaya
çalış.
Kaldır başını, genişlet ufkunu gör bu mezalimi.
Savunulan haklar ve insanlık davasındaki samimiyet bunu
gerektirir, yoksa ısrarın arkasında haklı olarak art niyet aranır.
Özellikle bir dünya başşehri olan İstanbul’da bu tür
olayları çıkararak olayların geçtiği yerlerdeki sakinlerin huzurunu kaçıran ve
toplum düzenini bozanların kanun önünde hesap vermeleri gerekir.