21. yüzyılın stratejik maddesi petroldü…
Uğruna çok savaşlar
yapıldı. İmparatorluklar yıkıldı ve petrol emirlikleri kuruldu. Acaba Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılış nedenlerinden biri de petrol müydü?
21. yüzyılın başlarında yıkılan imparatorlukların yerine,
özellikle bölgemizde çok sayıda devlet kuruldu. Bu büyük değişim yaklaşık bir
yüzyıl önce olmuştu. Bu değişim sonrasına baktığımızda, dünyanın önde gelen
petrol şirketlerinin ham petrolün üretildiği ülkelerden değil de, başka ülkelerden
çıktığını görüyoruz.
Petrolün ham maddesine sahip ülkeler bu konuda strateji
geliştirememiş, geleceği önceden kestirememişlerdi. Petrolün üretildiği
bölgeler bu zenginlikten yeterince faydalanamadıkları gibi zenginlikleri
kendileri için önemli bir sıkıntı kaynağı oldu. En bariz örneği olan Irak uzun
yıllardır ne huzur ve ne de zenginlik buldu…
Ancak çağımızın petrolden çok daha kıymetli kaynağı ise su…
Hayat kaynağı…
Su kaynakları her geçen gün azalmakta ve aynı zamanda
kirlilik tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktalar.
Ülkemiz bölgesinde hatırı sayılır su kaynaklarına sahip. Komşularıyla
ve özellikle Ortadoğu ile mukayese yapıldığında çok avantajlı bir potansiyele
sahip.
Mevcut potansiyelin korunup geliştirilme şansı var. Bunun
da en başta gelen çaresi ekosistemleri geliştirmek ve korumak.
Su aynı zamanda son yıllarda ticari mallar arasında
parlayan bir yıldız. Bu özelliği dünyamızın içinde bulunduğu şartlar gereği de
devam edeceğe benzer.
Ülkemizde kendi firmalarımız olduğu gibi, yabancı sermayeli
firmalar da su ticareti yapıyor.
Gerek ortaklık ve gerekse doğrudan bu iş yapılıyor.
Su ticareti yabancı ticari markalar veya ülkemizin bilinen
markaları ile ambalajlı suları piyasaya sürüyorlar.
Açıklanan bilgilere göre ambalajlı su üretim ve tüketimi
her yıl artıyor.
Bunun bir nedeni kırsal kesimin şehirlere göç etmesi, bir
diğer önemli neden ise artan şehirleşme, yapılaşma ve sanayileşme karşısında
güvenilir içme suyu kaynaklarının azalma eğilimine girmesi. Şehirleşme ve
sanayileşmenin bir başka olumsuz yanı ise su kaynaklarına ağır bir kirlilik
yükü getiriyor olması...
Küresel kuruluşların yaptığı çabalar ve çalışmalar su ve
diğer tabii kaynaklar üzerindeki kirlilik yükünü azaltmak, hatta sıfıra
seviyesine çekmek, daha doğrusu kaynakları sürdürülebilir bir yapıya
kavuşturmayı amaçlıyor.
Ancak su kaynaklarımızın karşılaşabileceği bir başka stratejik
tehlike ise su ticareti üzerinde yapılan ortaklıklar. Bundan da öte
yabancılarla yapılan bu ortaklıkların üzerine oturtulan hukuki zemin ve bunun
gelecekte ne gibi mahzurlar doğuracağı sorusu akla geliyor. Bu zemin ortaklık
kuran yabancı sermayenin istediği tarafa çekerek kendi menfaati doğrultusunda kullanmasına
uygun mu?
Aynen petrol de olduğu gibi, su gibi hayati olan kaynaklar
üzerinde yapılan yabancı ortaklıkların doğuracağı sakınca çok daha büyük
olabilir. Çünkü petrolün alternatifi var. Ülkemizde bu alternatif kaynaklar
açısından zengin sayılır, güneş, rüzgâr, hidrojen ve bir diğer önemli kaynak
suya dayalı hidroelektrik güç santralleri…
Mevcut kanun ve hukuki düzenlemeler gerek su ve gerekse diğer
kaynakların ülkemiz menfaatleri doğrultusunda bir eksiklik oluşturacak bir
özellik taşıyorsa tehlikeyi şimdiden görüp önlem almak, zengin kaynakların
fakir bekçileri konumuna düşmememiz açısından hayati önem arz etmektedir…
Şirketlerin özellikle yabancı şirketler arasında bu yolla
el değiştirmesi mümkün mü? Bu durumun yol açabileceği beklenmedik sıkıntıları
sezmek ve gerekli tedbirlerin şimdiden ülkemiz menfaatine alınmasında gelecek
açısından büyük faydaları olacaktır diye düşünüyor insan...