Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
beş daimi temsilcisinin insani değerlere olan samimiyetsizlikleri bir kez daha
tescillenmiştir. Güvenlik konseyi artık üçüncü yılına giren Suriye’de yaşanan
vahşetle ‘Güvensizlik Konseyine’ dönüştüğünü göstermiştir. İstediği konuda acil
kararlar alan konsey Suriye gibi insani bir konuda savsaklama yolunu tercih
etmiştir.
Gelinen bu aşamada, bunca katliamdan
sonra ABD’nin artık bir şey yapması öneriliyor. Eğer ABD kenarda kalırsa Suriye’de
durumun kötüye gideceği ima ediliyor.
Bölgesel analistler Suriye’deki
gidişatı 20 yıl önce derebeyliklere bölünen ve o zamandan beri anarşi, terör ve
açlıkla karşı karşıya kalan Somali’ye benzetiyorlar.
Böyle giderse Suriye’deki iç savaşın giderek
tehlikeli bir duruma dönüşeceği tahmininde bulunanlar var ve bu ülkeye dönüşecebileceği tahminleri yapılıyor...
Göründüğü kadarıyla Rusya’nın,
İran’ın ve İsrail’in ülke üzerinde emelleri var.
Şam yakınlarındaki kimyasal silah
araştırma merkezini gece yarısı bombalayan İsrail ise işi daha ileri götürmek
istiyor.
Bir görüşe göre İsrail ve Hizbullah
arasında savaşa dönüşeceği, buna sebep ise Esed’in müttefiki Hizbullah’a gelmiş
olduğu iddia edilen füzeler gösteriliyor.
Bir başka neden ise İran yapımı
Fateh-110 füzelerinin bu örgüte nakledilmiş olması.
İsrail bu gelişmeleri kendisi için tehlike
göstererek Suriye meselsine müdahil olma sebebi olarak görüyor.
Füzeler “vekâleten açık uçlu bir
savaş” olarak değerlendiriliyor.
Bir tarafta İsrail, bölgesel güçler
ve batılı ülkeler, diğer tarafta ise Hizbullah ve Suriye’nin olacağı, şeklinde
değerlendiriliyor.
Suriye’de bir başka gelişme ise İran
askerleri ve Hizbullah’ın muhaliflerin aldıkları yerleri geri alarak buradaki
Sünnileri katletmek şeklinde yorumlar yapılıyor.
Bunun son örneği ise Baniyas ve Banya’da
yapılan katliam gösteriliyor.
Suriye konusuna uluslararası toplumun
bu derece ilgisiz kalması, ister istemez bölge üzerinde bazılarının derin
emelleri olduğu ihtimalini akıllara getiriyor. Özellikle kendini haklı çıkarmak
için mahir olan ve kılıf bulan İsrail bu işin geciktirilmesinde perde
arkasındaki başrol oyuncusu gibi duruyor.
Uluslar arası toplumun ağırlıklı
olarak bu işe seyirci kalmasının yanında, Türkiye hariç İslam ülkelerinin önde
gelenleri de kabuğuna çekilerek ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ politikası izlemişlerdir.
Suriye konusu bölgede değişimin bir
dönüm noktası, ya da derin planları olanlar için bir başlangıç noktası olma
izlenimini veriyor.
Çözüm âdeta askıya alınmış, kargaşa
ve vahşete prim verilirken olayın boyutlarının sanki Suriye’nin de sınırlarının
dışına çıkması için süre tanınmış.
Mali’de yaşanan iç çatışmaları
önlemek için, BM hemen karar almış, Fransa olaya müdahale etmiştir. Fransa aynı
zamanda Libya krizinde de alelacele harekete geçerek Kaddafi’yi bombalamıştı.
Diğerleri de desteklemişti. Konseyin alacağı insani kararlar elbette
desteklenmeli.
Ancak, sınır komşumuz olan Suriye
olayında sessiz kalınmış, vahşete göz yumulmuştur.
Böyle bir ciddi olayı askıya almaları
ise, Suriye konusunda farklı beklentilerin olduğu izlenimin veriyor. Bu kadar gecikme
ise BM güvenlik konseyinin güvenini yitirdiğinin ve adil davranmadığının
göstergesi oluyor.