Ülkemizi
de yakından ilgilendiren bulunduğumuz bölge; özellikle yakın çevremizdeki
ülkelerin, son yıllarda yaşadığı politik değişim bir türlü istikrara kavuşmadı.
2003 yılında demokrasi getirme amacıyla Irak’a giren ABD’nin
demokrasi yerine geride bıraktığı kan, gözyaşı ve terörü oldu.
Ülkede gün yok ki patlamalar olmasın ve geride çok sayıda
ölü ve yaralı bırakmasın…
Ülkede kontrolü sağlamak bir türlü mümkün olmuyor. Bu aslına
adil bir hükümetin kurulamamsından ileri geliyor. Adil bir seçim ve yönetim
olmayınca, mevcut yapı istenmeyen olayların oluşmasına ortam hazırlıyor.
Irak’taki yapı ve izlenen politikanın ülkenin tamamını kucaklamaktan uzak olması
ülkeyi kaostan kurtaramıyor.
Ülkenin kurtuluşu adil ve dürüst bir seçim yaparak
sonuçlarına razı olmak ve ülkenin tamamını kucaklayacak bir hükümetin işbaşına
gelmesi ile mümkün olacağı görünüyor... Bir de İran’ın ülkeden elini çekmesine
bağlı…
Bir diğer komşumuz Suriye’deki durum ise her geçen gün
daha kötüye gidiyor. Üçüncü yılına giren bu vahşeti durdurmak için Birleşmiş Milletler
ve uluslar arası toplum gereken sorumluluğu bugüne kadar üstlenmedi.
Daha doğrusu Rusya, Çin ve İran’ın mevcut yönetimin bu
insanlık dışı, uluslar arası hukuka ve insan hakları temel değerlerine ters
düşen uygulamasına lojistik, mali ve politik destek vermeleri bu vahşetin
üçüncü yılına girmesine ortam hazırladı.
Geçen süre binlerce insanın ölümüne neden oldu. Yaklaşık olarak
ülke nüfusunun yarısının yerlerinden olmasına, ülkelerini terk etmelerine neden
olmuş.
Suriye konusunda işi sürüncemede tutan uluslar arası
toplum bu vahşetin sürmesinden memnun görünüyor olacak ki konuyu ciddi bir
şekilde ele almayıp sürüncemede bırakıyor.
İşlerine geldiğinde asırlar öncesini giderek insan hakları
adına bazılarını suçlamaya çalışan uluslararası toplum üç yıldır yaşanan bu
vahşete seyirci kalırken, aynı zamanda insan hakları konusuna olan
duyarlılığındaki samimiyetsizliğini de sergilemiş oluyor.
Bu tutumuyla uluslararası toplum savunduğu değerlerle çelişkiye
düşmüştür. Yine Myanmar’da bütün dünyanın gözleri önünde Müslümanlara yapılan
katliama karşı aynı duyarsız tavır sergilenmiştir.
Bir başka insanlık suçunun işlendiği, yakınımızda uzun
yıllardır devam eden yer ise Filistin olmuştur. Bugüne kadar Filistinliler sorununa
kendi öz topraklarında çözüm bulunmamış, Filistinlilerin bu temel meselesi
altmış yılı aşan bir süredir çözümsüz bırakılmıştır.
Afganistan 30 yılı aşan bir süredir yine insanlık dramının
yaşandığı, hakların ihlal edildiği bir başka İslam ülkesi, açlık sefalet
işsizlik kol geziyor...
Pakistan aynı şekilde bir türlü istikrar bulamayan ülke
olarak bir arada yaşamasını öğrenemeyen bir diğer yaralı İslam ülkesi…
Gerek Afganistan ve gerekse Pakistan’da Taliban denilen
örgüt sözde savunduğu değerlere tamamen ters düşen anlamsız bir mücadele içine
girerek bu ülkelerin insanlarına yıllardır her türlü zulmü reva görmüş ve ortam
hazırlamıştır.
Bu örgüt bu ülkelerin birliğine, beraberliğine ve asli
değerlerine telafisi mümkün olmayacak derecede tahribatlar yapmıştır.
Özellikle komşu olan ve yakın çevremizde bulunan İslam
ülkelerinde kontrol edilemez olaylar aynı zamanda ülkemiz için de riskler
oluşturmakta.
Ülkemizin son aylarda başlattığı çözüm süreci ve akil
insanlar heyetlerinin ülkemiz genelinde bugüne kadar yaptıkları çalışmaların
olumlu yansımalarını çeşitli vesilelerle öğreniyoruz.
Dolayısıyla bu olumlu faaliyet; özellikle Irak, Afganistan
ve Pakistan için de benzer bir şekilde başlatılamaz mı, sorusunu akla getiriyor.
Çünkü bu ülkelerin de böyle bir sürece acil ihtiyaçları
var, aksi takdirde yaşadıkları kaosun bitmesi mümkün görünmüyor…