22 Mayıs 2013 Çarşamba

Çözüm süreci ve akil insanlar




Ülkemizi de yakından ilgilendiren bulunduğumuz bölge; özellikle yakın çevremizdeki ülkelerin, son yıllarda yaşadığı politik değişim bir türlü istikrara kavuşmadı.
2003 yılında demokrasi getirme amacıyla Irak’a giren ABD’nin demokrasi yerine geride bıraktığı kan, gözyaşı ve terörü oldu.
Ülkede gün yok ki patlamalar olmasın ve geride çok sayıda ölü ve yaralı bırakmasın…
Ülkede kontrolü sağlamak bir türlü mümkün olmuyor. Bu aslına adil bir hükümetin kurulamamsından ileri geliyor. Adil bir seçim ve yönetim olmayınca, mevcut yapı istenmeyen olayların oluşmasına ortam hazırlıyor. Irak’taki yapı ve izlenen politikanın ülkenin tamamını kucaklamaktan uzak olması ülkeyi kaostan kurtaramıyor.
Ülkenin kurtuluşu adil ve dürüst bir seçim yaparak sonuçlarına razı olmak ve ülkenin tamamını kucaklayacak bir hükümetin işbaşına gelmesi ile mümkün olacağı görünüyor... Bir de İran’ın ülkeden elini çekmesine bağlı…
Bir diğer komşumuz Suriye’deki durum ise her geçen gün daha kötüye gidiyor. Üçüncü yılına giren bu vahşeti durdurmak için Birleşmiş Milletler ve uluslar arası toplum gereken sorumluluğu bugüne kadar üstlenmedi.
Daha doğrusu Rusya, Çin ve İran’ın mevcut yönetimin bu insanlık dışı, uluslar arası hukuka ve insan hakları temel değerlerine ters düşen uygulamasına lojistik, mali ve politik destek vermeleri bu vahşetin üçüncü yılına girmesine ortam hazırladı.
Geçen süre binlerce insanın ölümüne neden oldu. Yaklaşık olarak ülke nüfusunun yarısının yerlerinden olmasına, ülkelerini terk etmelerine neden olmuş.
Suriye konusunda işi sürüncemede tutan uluslar arası toplum bu vahşetin sürmesinden memnun görünüyor olacak ki konuyu ciddi bir şekilde ele almayıp sürüncemede bırakıyor.
İşlerine geldiğinde asırlar öncesini giderek insan hakları adına bazılarını suçlamaya çalışan uluslararası toplum üç yıldır yaşanan bu vahşete seyirci kalırken, aynı zamanda insan hakları konusuna olan duyarlılığındaki samimiyetsizliğini de sergilemiş oluyor.
Bu tutumuyla uluslararası toplum savunduğu değerlerle çelişkiye düşmüştür. Yine Myanmar’da bütün dünyanın gözleri önünde Müslümanlara yapılan katliama karşı aynı duyarsız tavır sergilenmiştir.
Bir başka insanlık suçunun işlendiği, yakınımızda uzun yıllardır devam eden yer ise Filistin olmuştur. Bugüne kadar Filistinliler sorununa kendi öz topraklarında çözüm bulunmamış, Filistinlilerin bu temel meselesi altmış yılı aşan bir süredir çözümsüz bırakılmıştır.
Afganistan 30 yılı aşan bir süredir yine insanlık dramının yaşandığı, hakların ihlal edildiği bir başka İslam ülkesi, açlık sefalet işsizlik kol geziyor...
Pakistan aynı şekilde bir türlü istikrar bulamayan ülke olarak bir arada yaşamasını öğrenemeyen bir diğer yaralı İslam ülkesi…
Gerek Afganistan ve gerekse Pakistan’da Taliban denilen örgüt sözde savunduğu değerlere tamamen ters düşen anlamsız bir mücadele içine girerek bu ülkelerin insanlarına yıllardır her türlü zulmü reva görmüş ve ortam hazırlamıştır.
Bu örgüt bu ülkelerin birliğine, beraberliğine ve asli değerlerine telafisi mümkün olmayacak derecede tahribatlar yapmıştır.
Özellikle komşu olan ve yakın çevremizde bulunan İslam ülkelerinde kontrol edilemez olaylar aynı zamanda ülkemiz için de riskler oluşturmakta.
Ülkemizin son aylarda başlattığı çözüm süreci ve akil insanlar heyetlerinin ülkemiz genelinde bugüne kadar yaptıkları çalışmaların olumlu yansımalarını çeşitli vesilelerle öğreniyoruz.
Dolayısıyla bu olumlu faaliyet; özellikle Irak, Afganistan ve Pakistan için de benzer bir şekilde başlatılamaz mı, sorusunu akla getiriyor.
Çünkü bu ülkelerin de böyle bir sürece acil ihtiyaçları var, aksi takdirde yaşadıkları kaosun bitmesi mümkün görünmüyor…