31 Temmuz 2016 Pazar

Kurumları demokrasiyle uyumlu kılmak


 

 
FETÖ terör örgütünün kurumsal kimliği bir tarafa bırakıp, hain emellerine erişmek için sinsi bir örgütsel yapı oluşturmuş olduğu net bir şekilde anlaşılmış oldu.

Bu anlayış kurumsal kuralları bir tarafa bırakıp, kendi hukukunu oluşturup telafisi mümkün olmayacak sıkıntılar açmanın da kodlarını ihtiva ediyordu.

İşte ülkemizin uçurumdan döndüğü bugünlerdeki durumun tek temel nedeni kurumsal yapıyı yani kanun, prensip adına ne varsa bir tarafa bırakıp örgütsel yapıyla işlemesine dönüştürmekten ileri geliyordu.

Bu tür örgütleşme faaliyetinin aynı zamanda zayıflığın, hainliğin, kanunsuzluğun, adetsizliğin de göstergesi olduğunu söylemek mümkün.

Paralel yapılar oluşturmak kendi ülkesine ve çalıştığı kuruma ihanet etmenin yanında, aynı zamanda telafisi mümkün olmayacak sonuçlara da yol açabiliyor.

Son yaşadığımız olay bunun en çarpıcı bir göstergesi olmuştur...

Ülkemiz gerçekten darbelerden çok sıkıntı çekmiş, ağır maliyetler ve kayıplara mal olmuştur.

Paralel yapı, paralel devlet kurma anlayışının artık terk edilmesinin ne kadar elzem olduğu bir kez daha önem kazanmıştır.

Geçmiş darbeleri hazırlayıp uygulayanların kendilerini haklı çıkarma adına yaptıkları açıklamalara baktığımızda ülkede bir şeylerin kötüye gittiğini ileri sürerek, bunu hain emellerine gerekçe göstermişlerdir.

Böylece haksız, hukuksuz ve insanlık dışı bir işe kalkışmayı marifet saymışlardır. 

Sıkıntıların, karşılaşılan sorunların paralel yapı anlayışı ile değil, diyalog yoluyla yasal ve kurumsal çerçeve içinde halledilme yolunu aramak yerine, bu mantık bir tarafa bırakılmış, silah zoruyla, kanla halledilmeye kalkışılmıştır.

Bu anlayış kabile anlayışıdır, bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz!

Bu işe kalkışanlar başka ülkeleri özellikle ileri ülkeleri kendilerine örnek alma yerine, hep geri kalmış muz cumhuriyetlerini kendilerine örnek almışlardır, ucuz kahramanlığı yeğlemişlerdir.

Aklıselimi ve mantık yolunu kullanarak “neden ileri ülkeler bu tür kalkışmada bulunmuyorlar da biz bulunuyoruz”, sorusunu kendilerine sorma erdemini gösterememişlerdir.

Kendi asli görevlerini daha ileri bir seviyeye taşıma gayret ve çabası içinde bulunmak yerine, üzerlerine vazife olmayan işlere kalkışmaya teşebbüs edilmiş.


Alçakça kalkışmalar, nerdeyse her on yılda bir darbe veya teşebbüsü ile bu milleti karşı karşıya bırakmak, sadece birkaç kişinin egosunu tatmin etmekten başka bir gaye taşımadığı gibi; açıkçası emperyalistlere maskara olmak ve onların değirmenine su taşımaktan başka bir amaç taşımamıştır!

50 – 60 senedir bu hain ve alçak kalkışmadan millet bizar oldu.

Onun için bu son kalkışmada, millet iradesine sahip çıkarak bu alçakça girişime canı pahasına da olsa elbirliği ile karşı çıkmıştır.

Böylece hem bu işe kalkışanlara ve hem de bu alçak planın arkasındaki memleket düşmanlarına iyi bir ders vermiştir.

Şanlı silahlı kuvvetlerimizde yuvalanan bu darbeci güruhun kan donduran ifadelerini okuduğumuzda; bunlar kimin askeri, bunlar hangi milletten, kime hizmet ediyorlar sorusunu sorma zorunluluğunu hissediyor!

Millet bu güruha “yetti artık, siz bu iğrenç alışkanlığı terk etmezseniz bu millet bu işe dur demesini çok iyi bilir”, diyor.

Çok şükür öncekilerden çok daha ağır ve belki de bu işe kalkışan piyonların da sonrasında nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını tahayyül edemeyecekleri, muhtemelen çok daha ağır sonuçları olacak bir darbe girişimi akamete uğratılmıştır.

Bu darbeci zihniyet askerle milletin karşı karşıya bırakıldığı ve 600 bin insanın katledildiği, milyonlarcasının yerlerinden edildiği sınır komşumuz Suriye’deki insanlık dışı durumdan hiç mi ders almadılar!

Yine komşumuz Irak’ta, Amerika ve koalisyon güçlerinin ülkeyi kurtarma bahanesiyle 2003 yılında başlattıkları işgal 13 yıldır insanların bombalar altında hayat mücadelesi vermeye çalıştıklarını havsalaları almıyor mu?

Mısır’da darbe niçin ve kimin için yapıldı; Libya’da, despot yönetimden kurtarıldıktan sonra, iç karışıklıklar neden ve kimler tarafından çıkarıldığını anlama sıkıntısı mı çekiyorlar?

Çevresi olumsuz gelişmelerle dolu olan ülkemizin gerek bölgesinde ve gerekse İslam ülkeleri içinde yıkılmaz bir kale gibi durması bunları rahatsız mı etti?

Artık anlamsız ve mantıksız gerekçelerle üç beş kendini bilmezin bu tür işe kalkışmasını önleyecek radikal tedbirlerin, bir ıslahat sürecinin kısa zamanda yapılması ve uygulamaya alınması bu ülkedeki her ferdin arzusu olduğu gibi, sürdürülebilir huzur ve güveni sağlayacak düzenlemelerin yapılması da kaçınılmaz olmuştur.

Millet iradesinin hâkim kılındığı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde seçilmiş yönetimlerin barışın, huzurun ve kalkınmanın teminatı olduğu ve olmaya devam edeceğinden hiç şüphemiz yok.

Hizmetin, çalışmanın kuralı örgütsel değil de, kurumsal yapı içinde kalmayı zaruri kılıyor.

Ülkemiz demokrasiyle yönetiliyor.

Ancak demokrasi geçmişimize baktığımızda, zaman zaman ciddi yaralar almış.

Bu da maddi ve manevi, telafisi mümkün olmayacak zararlara yol açmış…

İşte bu son kalkışma demokratik yönetimlerde olması gereken yapının, özellikle askeri kurumlarımızda olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

Kurumların yapısının ve yönetim şeklinin de demokrasiyle uyumlu olma zarureti var.

Bugüne kadar bu yapıyı demokrasiyle uyumlu hale getirmek pek düşünülmemiş. Dolayısıyla demokratik yönetimle uyumlu olmayan bu antidemokratik kurumsal yapı demokrasiyle uyum içinde çalışan bir yapıya dönüştürmek için bir çalışmanın başladığını görmek ülkemiz adına memnuniyet verici bir gelişme.