Bu
anlayış kurumsal kuralları bir tarafa bırakıp, kendi hukukunu oluşturup
telafisi mümkün olmayacak sıkıntılar açmanın da kodlarını ihtiva ediyordu.
İşte
ülkemizin uçurumdan döndüğü bugünlerdeki durumun tek temel nedeni kurumsal
yapıyı yani kanun, prensip adına ne varsa bir tarafa bırakıp örgütsel yapıyla
işlemesine dönüştürmekten ileri geliyordu.
Bu tür
örgütleşme faaliyetinin aynı zamanda zayıflığın, hainliğin, kanunsuzluğun,
adetsizliğin de göstergesi olduğunu söylemek mümkün.
Paralel
yapılar oluşturmak kendi ülkesine ve çalıştığı kuruma ihanet etmenin yanında,
aynı zamanda telafisi mümkün olmayacak sonuçlara da yol açabiliyor.
Son
yaşadığımız olay bunun en çarpıcı bir göstergesi olmuştur...
Ülkemiz
gerçekten darbelerden çok sıkıntı çekmiş, ağır maliyetler ve kayıplara mal
olmuştur.
Paralel
yapı, paralel devlet kurma anlayışının artık terk edilmesinin ne kadar elzem
olduğu bir kez daha önem kazanmıştır.
Geçmiş
darbeleri hazırlayıp uygulayanların kendilerini haklı çıkarma adına yaptıkları
açıklamalara baktığımızda ülkede bir şeylerin kötüye gittiğini ileri sürerek, bunu
hain emellerine gerekçe göstermişlerdir.
Böylece
haksız, hukuksuz ve insanlık dışı bir işe kalkışmayı marifet saymışlardır.
Sıkıntıların,
karşılaşılan sorunların paralel yapı anlayışı ile değil, diyalog yoluyla yasal
ve kurumsal çerçeve içinde halledilme yolunu aramak yerine, bu mantık bir
tarafa bırakılmış, silah zoruyla, kanla halledilmeye kalkışılmıştır.
Bu anlayış
kabile anlayışıdır, bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz!
Bu
işe kalkışanlar başka ülkeleri özellikle ileri ülkeleri kendilerine örnek alma
yerine, hep geri kalmış muz cumhuriyetlerini kendilerine örnek almışlardır,
ucuz kahramanlığı yeğlemişlerdir.
Aklıselimi
ve mantık yolunu kullanarak “neden ileri ülkeler bu tür kalkışmada
bulunmuyorlar da biz bulunuyoruz”, sorusunu kendilerine sorma erdemini
gösterememişlerdir.
Kendi
asli görevlerini daha ileri bir seviyeye taşıma gayret ve çabası içinde
bulunmak yerine, üzerlerine vazife olmayan işlere kalkışmaya teşebbüs edilmiş.
Alçakça
kalkışmalar, nerdeyse her on yılda bir darbe veya teşebbüsü ile bu milleti
karşı karşıya bırakmak, sadece birkaç kişinin egosunu tatmin etmekten başka bir
gaye taşımadığı gibi; açıkçası emperyalistlere maskara olmak ve onların
değirmenine su taşımaktan başka bir amaç taşımamıştır!
50 – 60 senedir bu hain ve alçak
kalkışmadan millet bizar oldu.
Onun
için bu son kalkışmada, millet iradesine sahip çıkarak bu alçakça girişime canı
pahasına da olsa elbirliği ile karşı çıkmıştır.
Böylece
hem bu işe kalkışanlara ve hem de bu alçak planın arkasındaki memleket
düşmanlarına iyi bir ders vermiştir.
Şanlı
silahlı kuvvetlerimizde yuvalanan bu darbeci güruhun kan donduran ifadelerini
okuduğumuzda; bunlar kimin askeri, bunlar hangi milletten, kime hizmet
ediyorlar sorusunu sorma zorunluluğunu hissediyor!
Millet
bu güruha “yetti artık, siz bu iğrenç alışkanlığı terk etmezseniz bu millet bu
işe dur demesini çok iyi bilir”, diyor.
Çok
şükür öncekilerden çok daha ağır ve belki de bu işe kalkışan piyonların da
sonrasında nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını tahayyül edemeyecekleri,
muhtemelen çok daha ağır sonuçları olacak bir darbe girişimi akamete uğratılmıştır.
Bu
darbeci zihniyet askerle milletin karşı karşıya bırakıldığı ve 600 bin
insanın katledildiği, milyonlarcasının yerlerinden edildiği sınır komşumuz
Suriye’deki insanlık dışı durumdan hiç mi ders almadılar!
Yine
komşumuz Irak’ta, Amerika ve koalisyon güçlerinin ülkeyi kurtarma bahanesiyle
2003 yılında başlattıkları işgal 13 yıldır insanların bombalar altında hayat
mücadelesi vermeye çalıştıklarını havsalaları almıyor mu?
Mısır’da
darbe niçin ve kimin için yapıldı; Libya’da, despot yönetimden kurtarıldıktan
sonra, iç karışıklıklar neden ve kimler tarafından çıkarıldığını anlama
sıkıntısı mı çekiyorlar?
Çevresi
olumsuz gelişmelerle dolu olan ülkemizin gerek bölgesinde ve gerekse İslam
ülkeleri içinde yıkılmaz bir kale gibi durması bunları rahatsız mı etti?
Artık
anlamsız ve mantıksız gerekçelerle üç beş kendini bilmezin bu tür işe
kalkışmasını önleyecek radikal tedbirlerin, bir ıslahat sürecinin kısa zamanda
yapılması ve uygulamaya alınması bu ülkedeki her ferdin arzusu olduğu gibi,
sürdürülebilir huzur ve güveni sağlayacak düzenlemelerin yapılması da
kaçınılmaz olmuştur.
Millet
iradesinin hâkim kılındığı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde
seçilmiş yönetimlerin barışın, huzurun ve kalkınmanın teminatı olduğu ve olmaya
devam edeceğinden hiç şüphemiz yok.
Hizmetin,
çalışmanın kuralı örgütsel değil de, kurumsal yapı içinde kalmayı zaruri
kılıyor.
Ülkemiz
demokrasiyle yönetiliyor.
Ancak
demokrasi geçmişimize baktığımızda, zaman zaman ciddi yaralar almış.
Bu da
maddi ve manevi, telafisi mümkün olmayacak zararlara yol açmış…
İşte bu
son kalkışma demokratik yönetimlerde olması gereken yapının, özellikle askeri
kurumlarımızda olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.
Kurumların
yapısının ve yönetim şeklinin de demokrasiyle uyumlu olma zarureti var.
Bugüne
kadar bu yapıyı demokrasiyle uyumlu hale getirmek pek düşünülmemiş. Dolayısıyla
demokratik yönetimle uyumlu olmayan bu antidemokratik kurumsal yapı
demokrasiyle uyum içinde çalışan bir yapıya dönüştürmek için bir çalışmanın
başladığını görmek ülkemiz adına memnuniyet verici bir gelişme.