Basit bir olayda dahi
toplum düzenini bozanları karga tulumba derdest ederek gerekli önlemleri alan
ülkelerin, kendilerini dünyanın en ileri gelen ülkeleri olarak tanımladıklarını
biliyoruz.
Bu ve benzeri tedbirleri
tavizsiz bir şekilde ülkelerinin huzur ve güveni için yapmaları doğru
bir yaklaşım.
Fakat bu ülkelerin bırakın
çok basit ferdi ve toplumsal bir olayı; hayati önem taşıyan olayların başka
ülkelerde meydana gelmesini önlemek için alınan tedbirleri insanlık ve özgürlük
adına yapılmış haksız bir hareket gibi gösterme becerisine ve ikiyüzlülüğüne sahip olduklarını da
biliyoruz.
İşte bu desteği bilen
istismarcı azınlığın bazı söylemleri kendilerine kalkan
yaparak çirkin emellerini gerçekleştirme çabası içinde oldukları bilinen bir gerçek...
Bir kesim için demokrasi,
özgürlük, düşünce hürriyeti, konuşma hürriyeti, toplantı ve gösteri
hürriyeti gibi kavramlar ve etkinlikler istismar kanalları olarak hain emeller için
kullanılmıştır.
Terör olaylarının
tırmandırılmasındaki maksat dünde, bugünde iyi biliniyor!
Ankara'daki son terör olayını ve
malum ırkçı terör olaylarını analiz etmek gerekirse; aklıselim
sahiplerinin bu durumun temel nedenlerini birkaç yönden ele aldıklarını ve
mantıklı ortak bir paydada buluştuklarını görüyoruz.
……
Türkiye’nin vesayetten
kurtulması, boyun eğmemesi hazmedilmiyor,
Türkiye’nin güçlenmesi, Türkiye’nin
bölgesinde önemli bir aktör olması ve bu rolünü giderek güçlendirmesi
istenmiyor.
Türkiye’nin sadece kendi
çevresindeki mazlumlara değil, bütün mazlumlara mağdurlara sahip çıkan bir
politika izlemesi istenmiyor.
Türkiye’nin tarihi genlerinden
gelen aidiyet duygusu yok sayılıyor.
Bu vesileyle bugün birçok
İslam ülkesinde kan ağlayan tarihi birlikteliği olan ülkelere sahip çıkması
istenmiyor.
Son yıllardaki bütün bu
olumlu gelişmeler bir araya gelince, özellikle içerdeki hainlerin dış
bağlantılarıyla yaptıkları işbirliği ülkemizde birlik, beraberlik ve
bunun neticesinde güçlenme ve kalkınma baltalanmak isteniyor.
Bu nedenledir ki ülkemiz
uzun yıllardır terörden bir türlü kurtulamıyor.
Bizi özgürlük, insan
hakları, basın özgürlüğü, konuşma özgürlüğü gibi söylemlerle bugüne kadar
vuranların, öncelikle bu evrensel değerlere kendilerinin ne kadar sahip
çıktıklarına bakmak lazım!
Bu değerleri insanlığı ve
temel hakları korumak ve savunmak adına değil de, söz konusu durum İslam ülkeleri
olunca bu değerler hep maksat dışı kullanılmış...
Terörün ve terörist yapıların
bilindiği gibi meşru normlar açısından kurumsal yapıların hiçbiriyle ortak
bağlantısı yoktur.
Yapısını şiddet, kan,
yakma ve yıkma üzerine kurmuş olan ve merhametsizliği ve acımasızlığı faaliyetlerine
esas alan bir yapının, bunun tersi olan normal ve meşru bir yapıyla ve temel insan haklarıyla doku uyuşması olması mümkün olmadığı bir
gerçek.
Yine biliyoruz ki illegal
bir yapının barış istemesi, ya da ateşkes ilan etmesi nazari dikkat alınacak
bir durum değildir.
Eğer terör örgütü barış
ve ateşkes söylemlerinde samimi olsaydı, çözüm sürecini iyi değerlendirir işi tekrar vahşete
dökmezdi.
Ve yine üzerinde doğup
büyüdükleri bu toprağın güvenlik güçlerine ve masum insanlarına en acımasız, en
kalleş, en hain metotlarla saldırmayıp; yüklendikleri vekâlet savaşını ellerinin
tersiyle bir şamar gibi bu savaşın asıl sahiplerinin suratlarına vururlardı.
Bunun mümkün olmayacağı
artık iyice belli olmuş, öyle “ben ateşkes ilan ediyorum, barış istiyorum” aldatmacasıyla
kaybettikleri lojistik güçlerini tekrar fazlasıyla kazanmak için başvurdukları
hileye bırakın yetkili kurumları, sokaktaki sade vatandaş dahi
ciddiye almayacaktır.
Barışın yolu kendilerine
gösterilmiştir, tek çare silahların gömülmesi ya da gelip silahlarıyla
Türk devletinin adaletine bütün şürekâsıyla teslim olmak
onlar için en salim yol olacaktır.