Kazananı olmayan, fakat
kaybedeni çok olan insanlık dışı bir faaliyet
olan terörden ülkemiz çok çekti.
Geriye dönüp baktığımızda
arada kısa dönemlik kesintileri bir tarafa bırakırsak, nerdeyse yarım asra yaklaşan
bir zamandır ülkemiz terör pençesi altında.
Emperyalistler için
herhalde çok mümbit bir ortam olmalı ki hükmünü bunca yıl sürdürmüş.
Geçim felsefelerini
sömürü üzerine kurmuş oldukları için bu tip ortamları ve piyonlarını iyi biliyorlar…
Sözde hak ve barış istekleri
medeni usullerden değil de vahşete sarılarak yapılıyor!
Bir elinde bomba, bir
elinde kalaşnikof dilinde ise “barış ve demokrasi”.
Benzeri görülmemiş yaman bir
çelişki!
Terör kontrolsüz ve
acımasız bir silah kime döneceği, kimi vuracağı bilinmez.
Aklıselim ve sağduyu
sahipleri terörün nasıl bir insanlık dışı faaliyet olduğunu hatırlatırken terörün
dini, milliyeti, vatanı olmadığı gibi, meşruiyetle hiçbir alakası olmadığını
vurguluyor!
Çünkü terörün üst
akılları, örgütleri ve onların mensupları fıtrat olarak bu değerlerle barışık
olamazlar.
Terör on yıllardır gerek
ülkemizde ve gerekse diğer ülkelerde ki bunların çoğunluğu İslam ülkesi yüzbinlerce
insanın canına mal olmuş.
Teröre piyon olanlar
kendilerine vaat edilen hedefler, amaçlar için değil de emperyalist güçlerin ve
onların maşalarının menfaati için hayatlarını kaybetmişler.
Harcananlar ise hep
kandırılmış neye hizmet ettiğini bilmeyen piyonlar olurken, gayrimeşru kazancı
ise bu işin baronlarına gitmiş.
Bugün yeryüzünde terör
nerelerde var, hangi ülkeleri hedef almış ya da hangi ülkelere yönlendirilmiş olduğuna
baktığımızda ise; bu örgütlerin tamamının İslam ülkelerinde konuşlanmış
olmalarını bir tesadüf olarak görmek akıl ve mantıkla bağdaşır bir durum değil.
Olması istenmez fakat, neden İslam dışı bir
ülkede hiçbir terör örgütü yok?
Ortaya çıkış
gerekçelerine baktığımızda ülkemizde olduğu gibi kiminin gerekçesi ırkçılık ki
bugün bütün dünyada şiddetle buna karşı çıkılmakta; kiminin ise sözde İslam devleti kurmak.
Uluslararası normlara
göre ayırımcılık ve ırkçılık suç sayılmakta…
Terör sarmalında bulunan
ülkeler; özellikle Afganistan, Nijerya, Somali gibi Afrika ülkelerinde ortaya
çıkış gerekçelerine baktığımızda ise sözde bir İslam devleti kurmak üzerine
kurulmuş.
Yine en son ortaya çıkan
ve en acımasızı, uluslararası ölçekte olanı ise Irak ve Suriye’de sözde İslam devleti
kurduğunu ilan ederek İslam akideleriyle zerre kadar bağlantısı olmayan, bu
yüce dinimizi teröre peşkeş çekerek çirkin ve hain emeller için kullanan DAEŞ
terör örgütü...
Bu örgütler vahşeti,
katliamı yakından uzaktan hiçbir bağlantısı olmayan İslam'la
özdeşleştirerek, bütün dünyaya da bu şekilde tanıtmış.
Hiçbir dine, millete ve
bayrağa aidiyeti olamayan bir illegal yapının bir kesime, bir ırka ve benzeri
bir başka değere yaranmak için sahip olduğu ismi ne olursa olsun bu yapıların
temel görevinin akıl almaz vahşet uygulamaları olduğunu biliyoruz.
Bütün terör örgütlerinin
ortak paydaları vahşet üzerine kurulmuş.
İster ırkçılık, ister din
temeli üzerine kurulmuş olsun, başvurdukları metot aynı, uyguladıkları eylem
tipleri aynı.
Bugün Boko Haram nasıl
köy basıp, ev yakıp, masum insanları kaçırıp öldürüyor, İslam’ın
ve insanlığın kabul edemeyeceği işkenceleri uyguluyorsa; bizdeki terör örgütü
olan PKK ve onların türevleri aynı metotları bugüne kadar uyguladı.
O zaman bunların isimleri
ve görünürdeki kuruluş amaçları ne olursa olsun hepsinin belli bir üst akıldan
yönetildikleri su götürmez, tartışma götürmez acı bir gerçek.
İsmi şuymuş buymuş,
savundukları sözde amaçları ne olursa olsun; gerçek amaçları eylem yaptıkları
ülkeleri her bakımdan zor durumda bırakmak, ekonomik olarak çökertmek, huzur ve
can güvenliğini yok etmek üzerine kurulmuşken, bu işin kaymağı ise emperyalistlerin olmuş.