16 Ekim 2015 Cuma

Barış ve demokrasi istismarlığı


 

Kazananı olmayan, fakat kaybedeni çok olan insanlık dışı bir faaliyet olan terörden ülkemiz çok çekti.

Geriye dönüp baktığımızda arada kısa dönemlik kesintileri bir tarafa bırakırsak, nerdeyse yarım asra yaklaşan bir zamandır ülkemiz terör pençesi altında.

Emperyalistler için herhalde çok mümbit bir ortam olmalı ki hükmünü bunca yıl sürdürmüş.

Geçim felsefelerini sömürü üzerine kurmuş oldukları için bu tip ortamları ve piyonlarını iyi biliyorlar…

Sözde hak ve barış istekleri medeni usullerden değil de vahşete sarılarak yapılıyor!

Bir elinde bomba, bir elinde kalaşnikof dilinde ise “barış ve demokrasi”. 

Benzeri görülmemiş yaman bir çelişki!

Terör kontrolsüz ve acımasız bir silah kime döneceği, kimi vuracağı bilinmez.

Aklıselim ve sağduyu sahipleri terörün nasıl bir insanlık dışı faaliyet olduğunu hatırlatırken terörün dini, milliyeti, vatanı olmadığı gibi, meşruiyetle hiçbir alakası olmadığını vurguluyor!

Çünkü terörün üst akılları, örgütleri ve onların mensupları fıtrat olarak bu değerlerle barışık olamazlar.

Terör on yıllardır gerek ülkemizde ve gerekse diğer ülkelerde ki bunların çoğunluğu İslam ülkesi yüzbinlerce insanın canına mal olmuş.

Teröre piyon olanlar kendilerine vaat edilen hedefler, amaçlar için değil de emperyalist güçlerin ve onların maşalarının menfaati için hayatlarını kaybetmişler.

Harcananlar ise hep kandırılmış neye hizmet ettiğini bilmeyen piyonlar olurken, gayrimeşru kazancı ise bu işin baronlarına gitmiş.

Bugün yeryüzünde terör nerelerde var, hangi ülkeleri hedef almış ya da hangi ülkelere yönlendirilmiş olduğuna baktığımızda ise; bu örgütlerin tamamının İslam ülkelerinde konuşlanmış olmalarını bir tesadüf olarak görmek akıl ve mantıkla bağdaşır bir durum değil.

Olması istenmez fakat, neden İslam dışı bir ülkede hiçbir terör örgütü yok?

Ortaya çıkış gerekçelerine baktığımızda ülkemizde olduğu gibi kiminin gerekçesi ırkçılık ki bugün bütün dünyada şiddetle buna karşı çıkılmakta; kiminin ise sözde İslam devleti kurmak.

Uluslararası normlara göre ayırımcılık ve ırkçılık suç sayılmakta…

Terör sarmalında bulunan ülkeler; özellikle Afganistan, Nijerya, Somali gibi Afrika ülkelerinde ortaya çıkış gerekçelerine baktığımızda ise sözde bir İslam devleti kurmak üzerine kurulmuş.

Yine en son ortaya çıkan ve en acımasızı, uluslararası ölçekte olanı ise Irak ve Suriye’de sözde İslam devleti kurduğunu ilan ederek İslam akideleriyle zerre kadar bağlantısı olmayan, bu yüce dinimizi teröre peşkeş çekerek çirkin ve hain emeller için kullanan DAEŞ terör örgütü...

Bu örgütler vahşeti, katliamı yakından uzaktan hiçbir bağlantısı olmayan İslam'la özdeşleştirerek, bütün dünyaya da bu şekilde tanıtmış.

Hiçbir dine, millete ve bayrağa aidiyeti olamayan bir illegal yapının bir kesime, bir ırka ve benzeri bir başka değere yaranmak için sahip olduğu ismi ne olursa olsun bu yapıların temel görevinin akıl almaz vahşet uygulamaları olduğunu biliyoruz.

Bütün terör örgütlerinin ortak paydaları vahşet üzerine kurulmuş.

İster ırkçılık, ister din temeli üzerine kurulmuş olsun, başvurdukları metot aynı, uyguladıkları eylem tipleri aynı.

Bugün Boko Haram nasıl köy basıp, ev yakıp, masum insanları kaçırıp öldürüyor, İslam’ın ve insanlığın kabul edemeyeceği işkenceleri uyguluyorsa; bizdeki terör örgütü olan PKK ve onların türevleri aynı metotları bugüne kadar uyguladı.

O zaman bunların isimleri ve görünürdeki kuruluş amaçları ne olursa olsun hepsinin belli bir üst akıldan yönetildikleri su götürmez, tartışma götürmez acı bir gerçek.

İsmi şuymuş buymuş, savundukları sözde amaçları ne olursa olsun; gerçek amaçları eylem yaptıkları ülkeleri her bakımdan zor durumda bırakmak, ekonomik olarak çökertmek, huzur ve can güvenliğini yok etmek üzerine kurulmuşken, bu işin kaymağı ise emperyalistlerin olmuş.