Zaman tünelinin yaklaşık
bir asırlık geçmişine doğru yolculuk yaptığımızda Rusya’nın Bolşevik devrimini
yaptığı çevresindeki ülkeleri de işgal ederek boyunduruğu altına almış olduğunu
görüyoruz.
Yine bu ülkelerin çoğunun
bizim ata yurdumuz olan parçalara ayrılmış ülkelerden ibaret olduğunu
görüyoruz.
Avrupa kıtasında ise doğu
Avrupa ülkelerini bu insan fıtratıyla bağdaşmayan rejimin boyunduruğuna almış
olduğunu biliyoruz.
Bu baskı ve insanlık dışı
rejimi tahlil ettiğimizde, insanlık ve insani değerlerden nasibini almamış olanların sadece
kişisel egosunu tatmin etme hırsından
ileri geldiğini söylemek abartma olmayacak...
Rusya liderlerinin
saldırgan ve işgal etme ihtirası kendi insanına verdiği zarar yanında başka milletleri
de hegemonyası altına alarak onları da bir asra yakın süren zaman içinde her
türlü sömürüye tabi tutmuş.
Özellikle Müslüman
kardeşlerimiz bu komünist Rus baskısından çok mağdur olmuşlar.
Her türlü hakları
ellerinden alınmış, evlerinden ve yurtlarından sürülmekle kalmamış, canlarından
olmuşlar.
Netice olarak bu insanlık
dışı rejim 1990 yılında sona ermişti.
Ekonomisi tamamen çökmüş
olan bu rejimin kızıl ordu mensupları geçimlerini sağlamak için madalyalarını,
üniformalarını satacak duruma düşmüşlerdi.
Bu rejiminin çöküşünden
önceki son işgal ettiği ülke ise Afganistan’dı.
Bu ülkeyi işgal etmesi
Sovyet rejiminin çöküşünde önemli rol oynamıştı.
Aradan çeyrek asır geçti,
çöküş yıllarının başlangıcında kuzu postuna bürünen Rusya bu süre zarfında
yeniden semirince işgal planını tekrar uygulamaya başlamış görünüyor.
Ukrayna’yı işgal edip
Kırımı ilhak ettikten sonra, 4,5 yıl önce Suriye’de başlayan iç savaşı da el
altından destekleyerek, ülkesinin Suriye üzerinde menfaatlerinin olduğunu
sürekli dile getirdi.
Ülkesini sırf şahsi
menfaatleri için sömürgeci güçlere peşkeş çeken Suriye’nin zalim yönetimi, bu
ülkenin asıl sahiplerine ise yaklaşık 5 yıldır her türlü zulmü uygulamış.
Bu zulmü görmezden gelen
Rusya BM Güvenlik konseyinin daimi üyesi olarak bu görevini uluslar arası hukuk
karşısında ihlal etmiştir.
Hukuk karşısında aslında
bu konseyinde geçerliliği kalmamıştır.
Hukuken adil bir icraat
yapmaktan aciz bir duruma düşürülmüş, yüklenmiş olduğu misyonunu yerine getirememe
durumuna düşürülmüştür.
Dünyaya barış, huzur ve
güven sağlama görevi yerine aksini yapar bir yapıya dönüşmüş.
BM Güvenlik Konseyinin bu
hukuk dışı yapısını ne yazık ki BM’ye üye 200’e yakın devletin yeterli bir tepkisi
yok. Bu bozuk yapının değişmesi ise üye devletlerin kararlı ve ısrarlı
tepkisine bağlıdır.
Rusya’nın Suriye’yi
bombalamasına Türk-İslam dünyasının bugüne kadar sessiz kalması ise emperyalistleri
hain emellerinde cesaretlendirmiştir.
Bu sessizlikleri sürdükçe
bunların işgal ve sömürü iştahları giderek artacaktır.
Temennimiz Rusya’nın Afganistan’da
uğradığı hezimete Suriye’de de uğramasıdır.
Bu da büyük ölçüde Türk-İslam
dünyasının birlik ve beraberliğine bağlı olacaktır.