4 Ekim 2015 Pazar

Rusya ne yapmak istiyor?



 

Zaman tünelinin yaklaşık bir asırlık geçmişine doğru yolculuk yaptığımızda Rusya’nın Bolşevik devrimini yaptığı çevresindeki ülkeleri de işgal ederek boyunduruğu altına almış olduğunu görüyoruz.

Yine bu ülkelerin çoğunun bizim ata yurdumuz olan parçalara ayrılmış ülkelerden ibaret olduğunu görüyoruz.

Avrupa kıtasında ise doğu Avrupa ülkelerini bu insan fıtratıyla bağdaşmayan rejimin boyunduruğuna almış olduğunu biliyoruz.

Bu baskı ve insanlık dışı rejimi tahlil ettiğimizde, insanlık ve insani değerlerden nasibini almamış olanların sadece kişisel egosunu tatmin etme hırsından ileri geldiğini söylemek abartma olmayacak...

Rusya liderlerinin saldırgan ve işgal etme ihtirası kendi insanına verdiği zarar yanında başka milletleri de hegemonyası altına alarak onları da bir asra yakın süren zaman içinde her türlü sömürüye tabi tutmuş.

Özellikle Müslüman kardeşlerimiz bu komünist Rus baskısından çok mağdur olmuşlar.

Her türlü hakları ellerinden alınmış, evlerinden ve yurtlarından sürülmekle kalmamış, canlarından olmuşlar.

Netice olarak bu insanlık dışı rejim 1990 yılında sona ermişti.

Ekonomisi tamamen çökmüş olan bu rejimin kızıl ordu mensupları geçimlerini sağlamak için madalyalarını, üniformalarını satacak duruma düşmüşlerdi.

Bu rejiminin çöküşünden önceki son işgal ettiği ülke ise Afganistan’dı.

Bu ülkeyi işgal etmesi Sovyet rejiminin çöküşünde önemli rol oynamıştı.

Aradan çeyrek asır geçti, çöküş yıllarının başlangıcında kuzu postuna bürünen Rusya bu süre zarfında yeniden semirince işgal planını tekrar uygulamaya başlamış görünüyor.

Ukrayna’yı işgal edip Kırımı ilhak ettikten sonra, 4,5 yıl önce Suriye’de başlayan iç savaşı da el altından destekleyerek, ülkesinin Suriye üzerinde menfaatlerinin olduğunu sürekli dile getirdi.

Ülkesini sırf şahsi menfaatleri için sömürgeci güçlere peşkeş çeken Suriye’nin zalim yönetimi, bu ülkenin asıl sahiplerine ise yaklaşık 5 yıldır her türlü zulmü uygulamış.

Bu zulmü görmezden gelen Rusya BM Güvenlik konseyinin daimi üyesi olarak bu görevini uluslar arası hukuk karşısında ihlal etmiştir.

Hukuk karşısında aslında bu konseyinde geçerliliği kalmamıştır.

Hukuken adil bir icraat yapmaktan aciz bir duruma düşürülmüş, yüklenmiş olduğu misyonunu yerine getirememe durumuna düşürülmüştür.

Dünyaya barış, huzur ve güven sağlama görevi yerine aksini yapar bir yapıya dönüşmüş.

BM Güvenlik Konseyinin bu hukuk dışı yapısını ne yazık ki BM’ye üye 200’e yakın devletin yeterli bir tepkisi yok. Bu bozuk yapının değişmesi ise üye devletlerin kararlı ve ısrarlı tepkisine bağlıdır.

Rusya’nın Suriye’yi bombalamasına Türk-İslam dünyasının bugüne kadar sessiz kalması ise emperyalistleri hain emellerinde cesaretlendirmiştir.

Bu sessizlikleri sürdükçe bunların işgal ve sömürü iştahları giderek artacaktır.

Temennimiz Rusya’nın Afganistan’da uğradığı hezimete Suriye’de de uğramasıdır.

Bu da büyük ölçüde Türk-İslam dünyasının birlik ve beraberliğine bağlı olacaktır.