Çok pahalıya mal oldu,
zaman zaman ülkemizin kalkınması, gelişmesi, huzur ve güven ortamı engellendi.
Devlet değişik zaman aralıklarında bu
çetelere şefkat elini uzattı, aşırı müsamaha gösterdi.
Belki içine düşülen bu
gafletin ve hatanın farkına varılır da bir bahaneyle bu yanlıştan vazgeçilir
denildi.
Fakat öyle olmadı.
Bu iyi niyet yaklaşımı akıl almaz ve
vicdanların kabul edemeyeceği bir anlayışla karşılık buldu.
Yabancılara, ülke
düşmanlarına, emperyalistlere uşaklığa, piyon olmaya devamdan vaz geçilmedi.
Gösterilen aşırı iyi
niyet aşırı bir şekilde kötüye kullanıldı.
Son gelinen noktada ise terör
nerdeyse yüce meclise taşınmaya başlandı.
Bu yüce meclise layık
olmayanlar seçilmiş olmanın, dokunulmazlığın zırhına sığınarak silah kuryeliği
yapmaya başladı.
Bu büyük hainlik nereye
varacak yarın bir gün bu patlayıcıların bu kılıfla meclise sokulmayacağı ne
malum!
Bu pervazsız tutuma hangi
kanun, hangi hukuk, hangi insanlık anlayışı müsaade eder.
Dillerinden barışı,
hukukun üstünlüğünü, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını düşürmeyenler, bu
kavramları öylesine ustalıkla istismar ettiler ve ediyorlar ki bunun emsali,
örneği görülmemiştir.
Bunu hiçbir hukuk devletinin
kabul etmesi mümkün değildir.
Hiçbir batı ülkesinde,
ülkemiz ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bu derece azgınlaşan terör
örgütlerinin varlığını görmek mümkün değildir.
Anlamsız bir hak arama ve
elde etme bahanesiyle terör örgütleri toplum güvenliğini, ülkemizin ali menfaatlerini
çeşitli kisveler altında ihlal etmiş ve sömürgeci ülkelerin menfaati için
kullanmışlardır.
Biri yetmiyormuş gibi,
yenileri devreye girmeye çalışıyor.
Yıllardır kanla beslenen malum
terör örgütünü biliyoruz.
Bu yetmiyormuş gibi din
istismarı yaparak devletin kurumlarına yuvalanan paralel yapı örgütü sinsice
örgütlendi.
Dahası uluslar arası bir
terör örgüt olan ve ismini İslam devleti olarak süsleyen bir örgüt daha peydahlandı.
İlk ikisinin zamanında
gerekli etkin tedbirler alınmaması nedeniyle tahribatı fazla oldu.
Şimdi DAEŞ denilen sözde İslam
devleti kisvesi altında kendini masum gösteren bu örgüt öncekiler gibi
kadrolaşmadan kökü kurutulmalıdır.
Kendini Müslüman gösterip
her türlü vahşeti yapan, İslam’ın kutsal mekânları, değerleri olan camileri,
türbeleri hiç sıkılmadan bombalayan bu örgüt nasıl sözde bir İslam devletini temsil
edebilir! Buna katılanlar bu akıl almaz, insanlığın ve İslam’ın kabul
edemeyeceği eylemleri nasıl yapar diye kendilerine sormuyorlar mı?
Gerek ırkçılığı ve
gerekse İslami değerleri istismar eden bu örgütlerin peşinden gittikleri
insanlık dışı davaları, ne savundukları insanlara ve ne de İslamiyet’e fayda
sağlamamış.
Şimdi güneydoğudaki Kürt
kardeşlerimiz 30-40 yıldır her bakımdan uğramış oldukları sömürüye dur
demeyecekler mi?
Sürüklenmek istendikleri
bir çıkmazın ve bataklığın içine tamamen düşmemek için bu hainlerin çirkin ve
emperyalist maksatlarını anlamakta hala tereddüt mü ediyorlar?
Yine İslam ismi altında İslamiyet’i
emperyalistler ve batılı sömürü düzenin menfaatleri adına istismar edenleri
anlamakta zorluk mu çekiliyor?
Terör konusunda zengin
bir tecrübe birikimi olan ülkemiz bu hainleri zaman geçirmeden sindirmelidir.
Çünkü bu örgütlerin ortak
bir paydası var, terörün dini, milleti, vatanı, mezhebi olmaz olmamıştır. Bunlar
yeri geldiğinde birbirlerinin değirmenine su taşıyacaklar, vahşetin ortak
paydasında bir araya gelebileceklerdir.
Çünkü terör örgütlerinin
hiçbiri kendi iradeleriyle hareket edemez, onları kullanan üst akıllar ne derse
onu yapmaya mahkûmdurlar.
Bu durum bu çirkin oyunun
şaşmaz kuralıdır.
Bu kural değişseydi çözüm
sürecinde gösterilen aşırı müsamaha semeresini verir, silahlar bırakılır, çocuk
yaşta olanlar kandırılarak dağa çıkarılmazdı.
Terör liderleri, terörü
bir yaşam tarzı olarak seçmiş, bugüne kadar cahil ve şuur yoksunu çocukları
kandırarak kendi çirkin emelleri için kullanmışlardır.
Sözde meşruiyet kazanmış
olanları da halkın iradesiyle değil, zorbalıkla meclise girmişlerdir.
Merhametten maraz doğar…
Nush ile uslanmayanın
hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.