Tunus’ta düzenlenen son
terör hadisesi terörün İslam ülkelerinde sebep olduğu ve olacağı caniliğindeki
kararlılığının açık bir göstergesidir.
Bu çirkin kararlılık
karşısında terörün hedefindeki ülkelerin - tabii bunların hemen hemen tamamı İslam
ülkesi - sessizliği ve adamsendeciliği ise hayret verici bir durum…
Artık bu ülkelerin ortak
bir tavır almalarının, ortak hareket etmelerinin zamanı gelmiş geçiyor.
Bu anlayış devam ettikçe,
zaman İslam ülkelerinin aleyhine işliyor.
Alınacak bir ortak tavır
karşısında duracak İslam ülkeleri de olabilir. Bunların başında Iran olacaktır.
Iran hep İslam ülkelerinin menfaatlerinin karşısında durarak terörü destekler
bir tavır ve anlayış içinde olmuştur.
Bir bakıma terörden medet
ummuş ve kendi menfaatlerinin korunmasını da bu yolda görmüş intibaı vermiştir.
Son dönemde uluslar arası
toplum İran’a pek dokunmuyor.
Hatta İran’ın bölgesel
bir güç olduğu algısı oluşturuluyor.
Bu şekilde pohpohlanarak
gerek Suriye ve gerekse diğer bölgelerdeki çatışmalara verdiği destek de
onaylanmış oluyor.
Eğer Suriye’ye olan desteğini
bugüne kadar sürdürmemiş olsaydı bu ülkede 5 yıldır devam eden insan katliamı
devam etmemiş, temel insan haklarını esas alan bir düzen kurulmuş olurdu.
İran’a benzer bir
politikayı da Suudi Arabistan’ın izlediğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Bundan anlaşılan ise bu iki
ülkenin İslam ülkelerinin ortak menfaatlerini gözetmede pasif bir tutum içinde oldukları izlenimi veriliyor.
Bilindiği gibi İslam ülkelerini
tehdit eden uluslar arası DAEŞ denilen ve bulunduğumuz bölgeyi de yakından
ilgilendiren, kendini bütün dünyaya sözde İslam devleti olarak tanıtan bir
terör örgütü...
İslamiyet’in ismini ve asil
değerlerini kullanarak bu kisve altında eşi görülmemiş vahşetler sergiliyor.
Bütün batı medyası da bu yanlışlığı destekliyor.
Bu medya Türkiye’yi de
fırsat buldukça bu cani örgüte destek verme algısı oluşturmaya çalışıyor.
Kendi ülkelerinde
yetiştirdikleri sözde İslam gençlerini ülkemiz üzerinden bu örgüte gönderdikleri
de zaman zaman oluyor.
Bu çirkin oyun dünya
kamuoyunda sırf ülkemizin ismini lekelemek ve bu cani hareketi destekler
intibaını vermek amacını yeğliyor.
Uzun yıllardır terör
örgütleri gerek ülkemizde ve gerekse diğer birçok İslam ülkesinde tahribatlar yaptı,
yapıyor.
Bu örgütlerin
sığındıkları gerekçe ne?
Ülkemizde katı bir
ırkçılık üzerinden yapıldı.
Gerek Afrika ve gerekse Ortadoğu
ve diğer İslam ülkelerinde ise sözde İslam devleti veya şeriat devleti kurulması
maksadıyla yapılıyor.
İslam’ın temel
değerlerinin bu derece, bu çapta istismar edildiği bir dönem görülmemiştir.
Yine bu ülkelerde bu
terör örgütlerinin marifetiyle temel insan haklarının yok sayıldığı ve ihlali görülmemiş boyutlara ulaşmıştır.
Şimdi emperyalist güçler
gördüler ki bölgesel terör örgütleri eğer karşı koyacak bir güç ve irade
görmüyorlarsa bu işte başarılı oluyorlar. “Madem bu işte bir başarı sağlandı
gelin biz bunu uluslar arası bir örgüte dönüştürelim” dediler.
Netice olarak DAEŞ
denilen çok uluslu tam donanımlı yeni bir cani örgütü İslam ülkelerine musallat
ettiler.
Bu cani örgüt göründüğü
kadarıyla her geçen gün güçleniyor ve İslam ülkelerinde yayılıyor.
Bugün herhangi bir eylemi
olmayan bir başka İslam ülkesinde yarın için olmayacağına dair bir garanti yok.
Bu örgütü peydahlayanlar ve
arkasında duranlar şartlara göre yeni stratejiler geliştirip uygulamaya
koyabilecekler, gelişmeler böyle bir tehlikeye işaret ediyor.
Bu nedenle İslam ülkelerinin
bu tehlikeyi iyi analiz etmeleri ve bu doğrultuda ortak bir strateji
geliştirmeleri kaçınılmaz görünüyor.
Uluslar arası platformlarda
bir ortak ses ve kararlı duruş bu cani hareketleri daha fazla büyümeden yok
edebilir ve yok etmelidir.
Gelişmeler teröre karşı
kesintisiz teyakkuz durumunun önemini bir kez daha gösteriyor.