Terör konusunda çok
tecrübesi olan bir ülkeyiz.
Çok uzun yıllar terörün
farklı versiyonlarına maruz kalmışız.
Terörü önce 1970’li
yıllarda yaşadık.
Hatırlarsak özellikle 70’li
yılların sonuna doğru terör olayları iyiden iyiye azıtmış, bazen bir günde onları
bulan ölüm olayının meydana geldiği olurdu.
O yıllar aynı zamanda
koalisyonlu yıllardı.
Hükümetler fazla
dayanmazdı, ömürleri bırakın yılları bir yılı dahi bulamayanları vardı.
Ülkede gidişatın iyi olmadığını
görünce şartların oluşmasını da bekleyip bir gece ansızın askerler halk
iradesini ele geçirmişlerdi.
Ertesi gün her taraf süt
liman olmuş, terör olaylar bıçak gibi kesilmişti.
Bir yandan hayretle
karşılanırken, nasıl olur da bu azgın terör bir anda biter diye, diğer taraftan
gelen huzur milleti memnun etmişti.
Giden gitmiş çok sayıda
insan haksız ve gereksiz yere hayatını kaybetmişti fakat askeri hareketin
ertesi günü ülke huzura kavuşmuştu!
Bölünmüş mahalleler
ortadan kalkmış huzur ve güven ortamı sağlanmıştı.
Bilindiği gibi bunun ülkenin
o terörlü yıllara nasıl geldiği sonradan anlaşılmış, bu işin sırrı da belli
olmuş, meraklar zail olmuştu.
12 Eylül sonrası huzur ortamı birkaç yıl
sürmüş, arkasından bir başkası bir köy baskınıyla çok daha dehşetengiz
olanı peydahlanmıştı.
Yaklaşık on yıl süren
70’li yılların şehir terörü bu defa vur kaç taktiğini seçmiş, köylere baskınlar
düzenleyerek, korku salarak, zor kullanarak ırk esaslı yeni bir terör türü
ülkemizin başına musallat edilmişti.
Başlangıçta pek dikkate
alınmamış, küçümsenmişti.
Fakat göründüğü gibi
olmayıp etkisini bölgeye korku ve dehşet saçarak, acımasızlığı zirvede tutarak ve
nihayet 30 yılı aşan bir zaman dilimini kapsayan bir süreçti.
Bu zaman zarfında
onbinlerce insan yok yere sırf emperyalistlerin keyfi yerine gelsin diye
hayatını kaybetti. Geride aynı zamanda çok sayıda bağrı yanık şehit anası
kaldı.
Ülkemiz bu uğurda
yüzmilyarlar harcadı ki bu parayla nelerin yapılacağı kaç bölgemizin ihya
olacağı zaman zaman bilimsel verilerle açıklanıyor.
Bu çıkmazdan kurtulmak
için iktidara gelen Ak Parti çözüm sürecini başlatarak çok yerinde bir barış
girişiminde bulundu. Çok şükür ki aklıselim sahipleri bu sürece destek
verdiler. Böylece iki yılı aşan bir süredir haksız ve anlamsız yere şehit
verilmiyor. Analar artık ağlamıyor.
Bu hususta bir hayli
mesafe kat edilmesine rağmen henüz silahları bırakma aşamasına gelinmedi.
Bunun da yakın olduğu
temennisinde bulunalım.
Ancak silah bırakmamanın
başka bir boyutu, başka bir maksadı mı var demekten de insan kendini alamıyor.
Suriye sınırımızda
yaşananlar belli.
Suriye’de olaylar
başladığında uluslararası toplum ve BM bu konuyu bu hale gelmemesi,
yüzbinlerce insanın yok yere hayatını kaybetmemesi için gerekli tedbirleri
almadı.
Sınır komşularımız birer
terör örgütlerinin yuvası haline geldi. Kimisi ırkçı, kimisi sözde İslamcı…
Ama hepsinin de sömürü
dünyasına hizmet ettiği su götürmez bir gerçek.
Son günlerde terör
örgütleri Suriye sınırımıza yakın çizgide faaliyetlerini artırmış bulunuyor.
ABD önderliğindeki
koalisyon güçleri sözde bunlarla mücadele ediyor görünüyorlar fakat her zamanki
gibi inandırıcı olmadıkları belli.
Bu güçlerin bu amaçla
gittikleri ülkeyi ve çevresini daha da kötüleştirdikleri bir başka acı gerçek.
Suriye’deki iç savaş
beşinci yılında, mevcut durum, kazananı olmayan bir tabloyu
ortaya koyuyor ülkede.
Ülkemizde 2 milyona yakın
Suriyeli göçmen var.
Son günlerde bölgede
tırmanan terör olaylarının yeni göç dalgalarına yol açacağına dair yorumlar
var.
Bu terör örgütlerinin
arkasında kimlerin var olduğu da belli, bu olmazsa bu lojistik desteği nereden
bulabilirler?
Bu örgütlerin hareketi
sadece Suriye veya Irak sınırları içinde mi kalır?
Bunların önümüzdeki aylar
veya yıllardaki bulundukları alanı aşan daha kötü planları olabilir mi?
Bunların sınırı aşan planları var mıdır dersek, yok denirse emperyalizmin prensiplerine
uygun düşmemiş olur. Çünkü emperyalistlerin fıtratlarına en uygun ve en güçlü silahları terör, bunu menfaatleri uğruna kullanıp, sonrasında terörü suçladıkları biliniyor.
Bu nedenle bunca yıl
terörün her türüyle yüzleşmiş ve mücadele etmiş, başarılı da olmuş olan
ülkemizin herhalde karşı taktikleri, plan ve stratejileri vardır diye
düşünüyoruz.
Çünkü uzun yıllardır
terörle yaşamış ve terörle mücadele etmiş bir ülke buna karşı koyacak
diplomatik, politik, stratejik, teorik ve pratik donanıma sahiptir… Dileğimiz gerek BM ve gerekse uluslar arası toplumun bu gerçeği görüp gerekeni yapması...