Batınını demokrasi ve
insan hakları tutum ve anlayışı değişmedikçe, kendisinin bu temel değerlerde inandırıcı
olmadığına delalet eder.
Avrupa Birliği
açıklamasında Türkiye’deki demokrasi ve temel haklar konusunda endişeli
olduğunu açıklıyor.
O bildik tavır ve
yaklaşımla tavsiyelerde bulunuyor.
Türkiye’nin reform
sürecini, demokratik kuralları ve prensipleri iç politik tercihlerinin
merkezine koyması gerektiğini ima ediyor.
Medya hürriyeti, konuşma
hürriyeti ve yargı bağımsızlığına saygı duyulması da diğer tavsiyeleri arasında
bulunuyor.
Ayrıca Kürt toplumuyla
barış sürecinin tamamlanmasında Türk hükümetinin çabasını hatırlatıyor.
Yine Türkiye ile AB’ye
katılım görüşmelerinin gözden geçirilmesi ve ilişkilerin gelişmesi ve
yoğunlaşmasını göz önüne alması gerektiğine işaret etmekte.
AB Türkiye’deki kuvvetler
ayrılığı, yargının etkinliği ve tarafsızlığı, bağımsızlığı hakkındaki endişeleri
raportör tarafından dile getiriliyor.
DAEŞ gibi Bütün terörist
gruplarla kaynaklarını kullanarak mücadelesini sürdürmesi isteniyor.
Ayrıca Kıbrıs konusunda
ise yeniden birleşmesi üzerine BM Genel Sekreterinin gözetiminde görüşmelerin yeniden
başlatılması için iki tarafın liderlerine çağrıda bulunuyor.
Netice olarak geçmişten
beri aynı şeyleri tekrarlayıp durmuşlar. Rapor AB'nin değişmez tutumunun bir
göstergesi.
Dile getirdikleri bu
temel hususlarda ya unutkanlıklarını beyan ediyorlar veya muarızlarının bu
evrensel konuların şuur ve gerekliliğinden haberdar olamayacaklarını ilan ediyorlar.
Dahası söz konusu olan bu
temel değerlere kimlerin çok daha muhtaç olduklarını görmezden geliyorlar.
Yıllardır Irak’ta,
Suriye’de Filistin’de, Mısır’da yaşanan insanlık dramlarını kimsenin bilmediği
ve görmediğini mi sanıyorlar? Yoksa bu ülkelerdeki mağdur insanların bu temel
değerlere layık olmadıklarını mı izhar ediyorlar?
Bunların basın özgürlüğü,
konuşma özgürlüğü, temel insan hakları ve kuvvetler ayrılığından anladıkları bu mu?
İşlerine geldiğinde her
türlü evrensel kuralın gerekliliğini görmek, gelmediğinde ise görmezden gelip
anlamsız bahaneler ileri sürme adaletsizliğini gösteriyorlar.
Bu hakların öncelikle
yukarıda ismini zikrettiğimiz ülkelerde tesis edilmesi lazım.
Bunun içinde Mısır’daki
darbenin kabul edilip gereğinin yapılması; Suriye’de yıllardır yapılan zulüm
sahiplerinin yetkili uluslararası mahkemede yargılanması; Filistin devletinin
kabul edilmesi ve topraklarının iadesi, İsrail yerleşim planlarının iptal edilmesi
AB’nin öncelikle üzerinde durması gereken husus.
Burma’daki ve diğer İslam
ülkeleri ve bütün mazlum milletlerin bulundukları zulümden kurtarılması yönünde
gerekli adımların atılması, AB’nin öncelikli politikaları arasında olmalı.
AB’nin Türkiye
hakkındaki rapor ve görüşleri biliniyor, AB bu raporun herhalde çok sayıda fotokopisini çekmiş, zaman gelince açıklıyor.
Yalnız rapordan
anlaşıldığı kadarıyla AB ilişkileri tamamen kesip atmak istemiyor görüntüsü de
veriyor.
Bu hususta ilişkilerin
gelişmesini de istediğini ima ediyor.
Bu da AB’nin Türkiye ile
ilişkilerde herhalde çok uzun vadeli düşünüyor imajını veriyor.
İlerde belki bu
ilişkilerin güçlenmesi yönünde ihtiyaç duyduğunda kapıları tamamen kaplı
tutmuyor.
Bu hususta ne zaman menfaat hissederse tavrını değiştirecektir.