Sergilediği kararlı
duruşu ile Türkiye uluslararası alanda haklı olarak bir başarı kazanmıştır.
Ülke olarak izlediği kararlı, tutarlı ve omurgalı duruşu ile haklılığını kabul
ettirmiştir.
Devlet ve millet olma kavramlarının bir
gereği olarak Mavi Marmara olayından sonra haklı olarak ileri
sürdüğü taleplerinin arkasında kale gibi durarak bir bakıma bir
diplomasi zaferi kazanmıştır.
Genlerinde bulunan Selçukluluk ve
Osmanlılık da bunu gerektirmektedir.
Çünkü bu genlerde adalet, hukukun üstünlüğü ve temel insan hakları ve insana saygı bulunmaktadır.
Her ne kadar bu değerleri yönetimlerinde kendilerine prensip edinen bu
devletler, tarihin şanlı sahifelerinde yer almışlarsa da, be değerleri
torunlarına miras olarak bırakmışlar ki
bunları kendilerine rehber edinsin ve bu değerler
çerçevesinde gerek kendi insanlarını ve gerekse başka mazlum duruma düşenleri gözetip
ve düştükleri zor durumdan kurtarsınlar.
Mavi Marmara hareketi insani bir amaç taşıyordu. 60 yıldır zulüm altında yaşayan Filistinlilerin dramını hem dünyaya duyurmak ve hem
de kendilerinin en zaruri ihtiyaçlarını karşılamalarında
katkıda bulunmak amacını taşıyordu. Yıllardır kendi öz yurtlarında hapis
edilmiş bu insanları hürriyetlerine
ve temel haklarına kavuşturmayı amaçlıyordu…
Bunu engelleyen güçler, her fırsatta dile
getirdikleri insani değerleri savundukları noktasında samimi
olmadıklarının göstermişlerdi.
Karşı tarafın
bu duruşu temel insan hakları beyannamesinde yer alan maddelerle
bağdaşmamaktaydı.
Türkiye’den önce bu değerlerin temsilcisi, savunanı ve uygulayıcısı olarak
görünen Birleşmiş
Milletlerin bu hususta çabaları olmalıydı…
***
İsrail’in özür dilemesi ve isteklerini
yerine getirmesi hususunda ABD’nin çabaları olmuş, böylece
hem ABD ve hem de İsrail bu vesileyle bu olayda bir bakıma
kendilerini aklamış oldular.
Türkiye ise haksızlığa, hukuksuzluğa,
adaletsizlik ve temel insan haklarının ihlallerine karşı dik duruşuyla hem
bu değerlere olan samimiyetini ve hem de bu husustaki kararlığını ve tutarlılığını haklı
olarak göstermiş oldu.
Şimdi bölgede yeni bir sayfa açılıyor.
Bu sayfada tahminlerimize göre Filistin
Devletinin kuruluş sürecinin hızlanması, kurum ve
kurallarıyla bir devlete ve millete yakışır bir
kimlik kazanması olacaktır. Bunda da Filistinli yetkililer ve Filistin halkına
önemli görevler düşecektir.
Bu sayfanın ülkemizle olan kısmına gelince,
Türk devletinin Yahudilerle olan ilişkileri
asırlar öncesine dayanıyor.
Asırlar öncesinde, Osmanlı atalarımız zor
durumda kalan Yahudilere kucak açtığı gibi,
bugün de bu tutumunu aynı akıbete düşürülmüş ve belki
de çok daha zor durumda olan Filistinlilere Türk devleti olarak gösterirken
insan hakları konusuna olan samimiyetini ve bağlılığını göstermiş oluyor.
Bu devletin ülkemizle olan ilişkilerine gelince, önce herhalde bir nekahet dönemi olacaktır,
bundan sonra normal noktaya gelecektir. Ayrıca İsrail
devletinin bugüne kadar zihinlerde bıraktıklarına baktığımızda ilişkilerde
çok dikkatli olunmasını gerektiriyor diye düşünüyor
insan.
Ak parti iktidara geldiği günden beri sürdürdüğü
kararlı, tutarlı ve insan odaklı politikasıyla başarılarına
bir yenisini eklemiş, biz de başarılarının
devamını diliyoruz.