Ülkemiz Avrupa Birliği yolculuğunu yarım asırdır sürdürüyor. Bu yolculuk zaman zaman
hızlanıyor, zaman zaman ise duraksamalar gösteriyor.
Fakat ülkemizin bu konuda kararlı
olduğu ve kararlı bir duruş sergilediği gözleniyor.
Her ne kadar son birkaç yıldır
ekonomik kriz yaşıyorsa da birlik ekonomik büyüklük ve
pazar olarak dünyada ön sıralarda yer alıyor. Aynı zamanda tutarlı bir duruş sergiliyor.
Bu arada İngiltere üyeliğini yeniden gözden geçirmek ve bu
konuda ülkesinin güvenoyuna başvuracağını açıkladı…
Avrupa Birliği üyeliğimiz konusunda açık ve net bir tavır
ortaya koymuyor. Bu kararsız tutum da birlik içinde hala Türkiye’nin üyeliği konusunda mutabakata varamamış olduğuna işaret ediyor.
AB’nin kafasında bulunan bir başka tereddütler, korkular da olabilir; bunlardan bir Müslüman
bir ülke olmamız ve birliğe girdiğimizde temsil gücümüzün yüksek olması.
Türkiye’nin de bütün fasıllar görüşüldükten ve üyeliği kabul aşamasına geldikten sonra ki, bu ne zaman tamamlanır şimdiden bu gidişle kestirmek pek mümkün değil, o zaman kesin kararını verecektir ve belki de bir halk
oylamasına gidecektir.
Her alanda hızlı değişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde bu konuda herhalde kesin
kararı şimdiden söylemek sanırım doğru olmaz. Özellikle hızlı bir
kalkınma rotasına girmiş ülkemiz için değişim ve gelişmenin beklenmedik bir hız ve oranda olma ihtimali ülkemiz
için gelecek kararlarının şimdiden verilmesi aldatıcı olabilir.
Bir başka husus ise gelecek on yılların Asya
ülkeleri için hızlı bir kalkınma potansiyeline sahip olduğuna işaret ediliyor olması.
Avrupa birliğine baktığımızda ise kalkınmasını büyük ölçüde
tamamlamış, gelecek için çok fazla bir kalkınma hızını elde etme imkânı
şu an için pek görünmüyor.
Ama dünyada yaşanan değişim ve dönüşüm AB’yi de etkisi altına alarak şu andaki kriz ortamını aşarak, dünyanın içinde bulunduğu şartların yönlendirmesiyle yeni bir
model benimseyerek veya etkisinde kalarak yeniden hızlı bir kalkınma dönemine
girebilir. Şu an için birliğin böyle bir arayış içinde olduğu görünümünü veriyor.
Çünkü dünya artık yeni bir kalkınma
modelinin arayışı
içinde…
Bu değişimin kalkınmakta olan ülkeler için
uygulanması belki daha kolay olabilir.
Türkiye’nin AB ısrarının kaynağı ise birlik ülkelerinin kurumsal olarak yapılması
gerekenleri yapmış ve tamamlamış durumda olmasından ileri geliyor olmalı. Günümüzün benimsenen
yönetim şekli olan demokrasiyi kurumsallaştırmış. Yani bir bakıma devlet ve millet
olma ekseninde bir eksikliği yok. Bu özellikleriyle sürdürülebilir
bir istikrara sahip olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan da çevre
ülkelere güven vermekte.
Belki de ülkemizin yönünü doğudan kopmayarak batıya çevirmesi de bundan ileri geliyor. Müslüman
olan ülkemizin ekonomik olarak diğer Müslüman olan ülkelerle bu anlamda
bir birlik kurması ve bunu çalışır konuma getirmesi de akla geliyor.
Bunun geçmişte kurulmuş birkaç örneği var fakat halk tabiriyle pek randıman alınamıyor.
Gerek yakın sınır ve gerekse civar komşu ülkelere baktığımızda
yukarda Avrupa ülkeleri için saydığımız
özellikleri maalesef göremiyoruz. En yakın komşularımız
olan Suriye, İran ve Irak’a baktığımızda sahip oldukları kırılgan yapı nedeniyle kalıcı bir
istikrar görüntüsü vermiyorlar.
Bir başka önemli
husus ise devlet ve millet iradelerini tam olarak yansıtamıyorlar, bu durum da
kalıcı ve istikrarlı bir işbirliği kurmak ve sürdürmede tereddütler oluşturuyor. Ülkemizle yapacakları her konuda işbirliğine hem ülkemiz
ve hem de söz konusu ülkeler adına yararlı sonuçların olacağı bir gerçek. Bunun sürdürülebilir olması ise kurumsal
yapılarını tamamlamaları ve kırılgan yapılarını iyileştirmelerinden geçiyor. Dahası sağlam bir
devlet ve millet iradesine sahip olmaları gerekiyor!