1 Mart 2013 Cuma

Ülkemizin AB yolculuğu

 

Ülkemiz Avrupa Birliği yolculuğunu yarım asırdır sürdürüyor. Bu yolculuk zaman zaman hızlanıyor, zaman zaman ise duraksamalar gösteriyor.

Fakat ülkemizin bu konuda kararlı olduğu ve kararlı bir duruş sergilediği gözleniyor.

Her ne kadar son birkaç yıldır ekonomik kriz yaşıyorsa da birlik ekonomik büyüklük ve pazar olarak dünyada ön sıralarda yer alıyor. Aynı zamanda tutarlı bir duruş sergiliyor.

Bu arada İngiltere üyeliğini yeniden gözden geçirmek ve bu konuda ülkesinin güvenoyuna başvuracağını açıkladı…

Avrupa Birliği üyeliğimiz konusunda açık ve net bir tavır ortaya koymuyor. Bu kararsız tutum da birlik içinde hala Türkiye’nin üyeliği konusunda mutabakata varamamış olduğuna işaret ediyor.

AB’nin kafasında bulunan bir başka tereddütler, korkular da olabilir; bunlardan bir Müslüman bir ülke olmamız ve birliğe girdiğimizde temsil gücümüzün yüksek olması.

Türkiye’nin de bütün fasıllar görüşüldükten ve üyeliği kabul aşamasına geldikten sonra ki, bu ne zaman tamamlanır şimdiden bu gidişle kestirmek pek mümkün değil, o zaman kesin kararını verecektir ve belki de bir halk oylamasına gidecektir.

Her alanda hızlı değişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde bu konuda herhalde kesin kararı şimdiden söylemek sanırım doğru olmaz. Özellikle hızlı bir kalkınma rotasına girmiş ülkemiz için değişim ve gelişmenin beklenmedik bir hız ve oranda olma ihtimali ülkemiz için gelecek kararlarının şimdiden verilmesi aldatıcı olabilir.

Bir başka husus ise gelecek on yılların Asya ülkeleri için hızlı bir kalkınma potansiyeline sahip olduğuna işaret ediliyor olması.

Avrupa birliğine baktığımızda ise kalkınmasını büyük ölçüde tamamlamış, gelecek için çok fazla bir kalkınma hızını elde etme imkânı şu an için pek görünmüyor.

Ama dünyada yaşanan değişim ve dönüşüm AB’yi de etkisi altına alarak şu andaki kriz ortamını aşarak, dünyanın içinde bulunduğu şartların yönlendirmesiyle yeni bir model benimseyerek veya etkisinde kalarak yeniden hızlı bir kalkınma dönemine girebilir. Şu an için birliğin böyle bir arayış içinde olduğu görünümünü veriyor.

Çünkü dünya artık yeni bir kalkınma modelinin arayışı içinde…

Bu değişimin kalkınmakta olan ülkeler için uygulanması belki daha kolay olabilir.

Türkiye’nin AB ısrarının kaynağı ise birlik ülkelerinin kurumsal olarak yapılması gerekenleri yapmış ve tamamlamış durumda olmasından ileri geliyor olmalı. Günümüzün benimsenen yönetim şekli olan demokrasiyi kurumsallaştırmış. Yani bir bakıma devlet ve millet olma ekseninde bir eksikliği yok. Bu özellikleriyle sürdürülebilir bir istikrara sahip olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan da çevre ülkelere güven vermekte.

Belki de ülkemizin yönünü doğudan kopmayarak batıya çevirmesi de bundan ileri geliyor. Müslüman olan ülkemizin ekonomik olarak diğer Müslüman olan ülkelerle bu anlamda bir birlik kurması ve bunu çalışır konuma getirmesi de akla geliyor. Bunun geçmişte kurulmuş birkaç örneği var fakat halk tabiriyle pek randıman alınamıyor.

Gerek yakın sınır ve gerekse civar komşu ülkelere baktığımızda yukarda Avrupa ülkeleri için saydığımız özellikleri maalesef göremiyoruz. En yakın komşularımız olan Suriye, İran ve Irak’a baktığımızda sahip oldukları kırılgan yapı nedeniyle kalıcı bir istikrar görüntüsü vermiyorlar.

Bir başka önemli husus ise devlet ve millet iradelerini tam olarak yansıtamıyorlar, bu durum da kalıcı ve istikrarlı bir işbirliği kurmak ve sürdürmede tereddütler oluşturuyor. Ülkemizle yapacakları her konuda işbirliğine hem ülkemiz ve hem de söz konusu ülkeler adına yararlı sonuçların olacağı bir gerçek. Bunun sürdürülebilir olması ise kurumsal yapılarını tamamlamaları ve kırılgan yapılarını iyileştirmelerinden geçiyor. Dahası sağlam bir devlet ve millet iradesine sahip olmaları gerekiyor!