Bugün
dünyanın içinde bulunduğu hâkim anlayış, “yapanın yanına kar kalır” anlayışı
olmuştur.
Bu
nedenle yeryüzünde mazlum milletlerin sayısı her geçen gün
artıyor.
Dünyaya
hâkim zihniyet uluslar arası toplumun önde gelen üyeleri bu zulüm anlayışının artma ve yaygınlaşmasına göz yumuyor.
Bu
göz yumma haçlı taassubunun bir ürünü olarak ortaya çıkıyor.
Dünya
insani problemlerine yaklaşım hep bir geçiştirme politikasıyla yönetiliyor.
Menfaatleri
gereği insanlığın temel değerleri ayaklar altına alınıyor.
Ellerinde
tuttukları siyasi, diplomatik, ekonomik güçleri ve kurumları savundukları
değerlerin muhalefeti doğrultusunda kullanıyorlar.
Uluslar
arası toplumda açıkça mazlum ve Müslüman topluluklara karşı sınırsız bir
acımasızlık sendromu hakim durumda.
Bu insanlık
dışı sendromu bir türlü üstlerinden atamıyorlar.
Bu halin
tedaviye ihtiyacı var.
Bu nasıl
tedavi olur, bunun cevabını bulmak gerekiyor.
Mağdur,
mazlum, işkence ve zulme maruz kalan toplumların maruz kaldıkları insanlık dışı
hal bunlara nasıl anlatılır?
Özellikle
bu yüzyılın başlarından itibaren kelimelerle anlatılamayacak derecede artan bir
şekilde en temel haklarından mahrum kalmaya başladılar.
2003
evvelinde Afganistan olmak üzere, emperyalist güçler en büyük zulmü bu tarihte
Irak’a yaptıkları işgalle başlattılar.
Bununla
kalmadılar ve kalmayacakları apaçık!
Bu zihniyet
İslam ve mazlum topluluklara yeni yeni gaileler açmanın hain planları ve
çabaları içinde olduklarının izlenimini veriyor.
İşte Suriye,
Yemen, Mısır, Filistin, Libya; bunlar hain ve insanlık dışı zihniyetin
ürünleri.
Müslüman
topluluklara uygulanan bu zulüm ise genellikle Müslüman ülkeler kullanılarak yapılıyor.
Emperyalistlerin elindeki en büyük koz Müslüman ülkelerin mazlum milletlere
yapılan haksızlıklar karşısında sessiz kalmaları oluyor.
İşte uluslar
arası huzur ve güveni tesis etmek maksadıyla kurulmuş olan Birleşmiş Milletlerin
yüklendiği bu insani görevin üstesinden gelemediği meydanda.
Nerede
bir hayat hakkı gibi temel insan hakları ihlali olsa sadece bir kınamayla
geçiştiriyor.
Kullandığı
klişeleşmiş birkaç kelime var; genel sekreter sözcüsünü basın karşısına çıkarıp
“Genel Sekreter derin endişe duymaktadır” bunu söylemekle sözde görevlerini
yapmış saymaktalar.
Endişe
duymak hiç yeterli değil, bu ifade sadece bir aldatmaca!
Son 4
-5 yıldır Arakanlı Müslümanlara yapılan işkence ve katliamlar karşısında bütün
dünyada olduğu gibi BM de sessiz ve sadece kınamakla yetiniyor.
Bu insanların
yaşadıkları evleri, malları, işleri ellerinden alındığı gibi, acımasızca
katlediliyorlar.
Yaşadıkları
mekânlara bakıldığında kümes ve kulübeler yanlarında çok lüks kalır.
Bu insanlık
dışı yerlerde kalmalarına dahi Myanmar devleti müsamaha gösteremiyor.
Haber
kaynaklarına göre, Arakanlı Müslümanların yaşadıkları bölgelerin ateşe
verildiğini, bu yetmiyormuş gibi bu savunmasız insanlar çoluk çocuk demeden
öldürülüyor ve ateşe atılıyor.
Bu vahşete
kaç İslam ülkesi tepki gösterdi!
Bu vahşete
hangi uluslar arası toplum ve kuruluş sesini yükseltti!
Sessiz
kalanları da bu acı durumu hatırlatmak insanlık görevidir.
Myanmar
yetkililerini de en ağır bir şekilde, kınamak kelimesi hafif kalır, en ağır bir
dille tel’in etmek gerekiyor. Bu yapılanlar müşrik kinin tezahüründen başka bir
şey değil.