Bilinen
acı bir gerçek var ki o da artık gerek Birleşmiş Milletler ve gerekse diğer
insani kuruluşlar insanlığın içine düşürüldüğü tarifi mümkün olmayan acı ve
sıkıntılı durumlardan kurtarmak için çabaların sadece sözde ve bu husustaki
acıları gün kutlamalarıyla geçiştirme yolunu tercih etmesidir.
Bugün
yeryüzü coğrafyasında sıkıntı ve açlık yokluk, hastalık, savaşların getirdiği
insanlık dışı yüklerin çoğunu Müslümanlar çekiyor.
Günümüzde
insanlığın karşı karşıya kaldığı insanlık dışı sıkıntılara baktığımızda,
bunların kaynağının ülkelerdeki kötü yönetim, haksız ve adaletsiz yönetim ve
yöneticiden ileri geldiğine şahit oluyoruz.
Yönetim
bilgisinden, merhamet ve adaletinden yoksun yöneticilerin varlığı bu ülkelerde dikkat
çekiyor.
Bu
yöneticilerin mensup oldukları ülkelerin ise millet iradesinden yoksun
oldukları, dolayısıyla bu durumun ortaya çıkardığı ihtilafları, çatışmaları görüyoruz.
Millet
iradesinden yoksun yönetimler aynı zamanda sömürü baronları için ele geçmez bir
fırsat oluşturuyor.
Bu
tür krizleri kendi açılarından fırsata dönüştürmeyi çok iyi biliyorlar.
Çünkü
ellerindeki imkânları insanlıktan yana değil de insanlık dışı planlar doğrultusunda
kullanmakta maharet sahibidirler.
Bu tür
krizleri bahane edip kendi hain emellerini gerçekleştirmenin faaliyetine
giriyorlar.
İnsanlık
adına kurulmuş başta Birleşmiş Milletler ve diğer benzeri uluslararası kuruluşların
ya bilerek veya sömürü dünyasının emelleri doğrultusunda hareket ederek yeryüzündeki
çeşitli açıdan sıkıntı içinde olan milyonlar ve hatta milyarlarca insanın temel
ihtiyaçlarına çözüm bulup uygulamakta yetersiz kaldıklarına şahit oluyoruz.
Bulmak
isteyenlere de çeşitli bahanelerle engel olduklarına...
Küresel
olarak insanlığın içine düşürüldüğü ve karşı karşıya bırakıldığı insani sıkıntılara
baktığımızda;
Bunların
göç, terör, iç savaş, açlık, yokluk, temel ihtiyaçlar olan güvenli su yetersizliği,
sanitasyon yokluğu ve yetersizliği, hastalıklar şeklinde sıralamak mümkün.
Göç,
terör ve iç savaşlarla yüzbinler hayatını kaybediyor.
Özellikle Amerika'nın bu binyılın başlarından itibaren başlatmış olduğu işgal
hareketleriyle milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı; terörle hayatını
yitirdi, hastalıkla ve açlıkla hayatını kaybetti.
Müslüman
ülkelere kendi hain emelleri için demokratik yönetim biçimini layık görmeyen
emperyalist güçler bu ülkelerde yüzbinlerce masum insanın çıkan ihtilaflar ve
çatışmalarda kurban edildiğini görüyoruz.
Bu gün
Libya’da, Afganistan’da, Mısır’da, Irak’ta ve özellikle Suriye’de ve daha
birçok İslam beldesinde ve Afrika ülkelerinde yıllardır insanlık dramı yaşanıyor.
Ülkemizde
hukuk çerçevesinde bir ülkenin bekası ve güvenliği için yaptığı faaliyetlere
insan hakları ve özgürlük bahanesiyle hep birlikte el birliği ve sözbirliği ile
harekete geçen sömürü dünyası maalesef yeryüzünde temel hakların katliamlara varan
ihlallerine karşı suskun kalmasını biliyor.
Çözüm
için çok kolay ve basit olan çareleri görmezden geliyor.
Her karşılaştığı
insani problemi sadece slogan ve gün kutlamalarıyla halletmeye çalışan
Birleşmiş Milletler asli görevini yapmaktan aciz duruma düşürülmüş.
Çözüm
ise İslam ülkelerinin insanlık adına bu acı gerçeği görüp, birlik ve beraberlik içinde tek ses ve tek yürek olmasına bağlı!