Bugün
insanlığın içine düştüğü çıkmazın sebebi Osmanlı İmparatorluğu gibi bir cihan
devletinin, bir başka deyişle onun vasıflarına sahip bir süper gücün olmamasıdır. Çünkü Osmanlı
İmparatorluğunun süper güç olarak tarih sahnesinde yer alması aynı zamanda
huzur, güven ve adalet anlamına geliyordu.
Dünyaya
hükmeden ecdadımız bu temel değerlere sadık kalmıştı.
Şimdi
Osmanlının mirası olan Türkiye’nin tekrar o eski ihtişamlı günlere dönüşü, yani
dünyaya huzur, güven, adalet ve temel insan haklarına sahip çıkmak ve uygulamak
istemesi, haksızlığa karşı duruşu bazılarını rahatsız ediyor.
Bugün
maalesef süper güç diye kendini tanımlayanlar veya böyle bilinen ülkeler
dünyayı hiç iyi yönetemiyorlar.
İnsanlık
kan ve gözyaşına terk edilmiş durumda.
Özellikle
bölgemiz, özellikle yakın ve çevre komşu ülkelerimiz…
Filistin,
Yemen, Afganistan, Libya; sınır komşularımız ise Irak ve Suriye uzun yıllardır
kan ağlıyor.
Sözde
süper güçler bu ülkelerde meydana gelen (getirilen) temel haklar ihlaline eften
püften bahaneler bularak yıllardır göz yumuyorlar.
Uzun
yıllardır sürdürülen “tavşana kaç tazıya tut” politikası nedeniyle, bu ülkeler
yakılıp yıkılıyor, insanları yok ediliyor, bu ülkelerde taş üstünde taş
bırakılmıyor. Bu ülkelerdeki tarih yok ediliyor.
Eğer
güçlü bir Osmanlı İmparatorluğu olmuş olsaydı, temel insan haklarını, hak ve
hukuk, adalet gibi insanlığın temel değerlerini koruduğu gibi, bu ülkelerde yıllardır
yaşanan insan katliamı da meydana gelmemiş olurdu.
Çünkü
kuruluş amacı, kolladığı, koruduğu ve inandığı değerler gereği bu temel
değerlere sadık kalmış ve kalmaya devam etmiş olacaktı.
Ancak
iç ve dış hain mihraklar yaklaşık bir asır önce imparatorluğun sonunu getirdi.
Yerine
kurulan Türkiye Cumhuriyeti onun mirası ve bakiyesi oldu.
Her
ne kadar köklerinden koparılmak için çabalar gösterildiyse de buna muvaffak
olunamadı.
Bunun
en büyük delili ise 15 Temmuz gibi çok alçakça ve haince planlanmış olan içten
kuşatma hareketine karşı direnişi ve zaferi oldu.
15
Temmuz yenilgisinden sonra deliye dönen bu kuşatma hareketinin arkasındaki
güçler yine içerdeki beslemeleriyle ülkemiz üzerindeki hain emellerini
sürdürüyorlar.
Bu
hain emel ve planlarını uygulama safhasına koyarak, canlı bomba eylemlerine
ağırlık verdiler.
Emperyalistlerin
korkuları gene aynı; ülkemizde elde edilen olumlu gelişmeleri Osmanlının
uyanışı, diriliş olarak görüyorlar.
Özellikle
son 14 yılda kazandığı bölgesindeki liderlik vasfı ve kalkınmada elde ettiği
başarılar, bölgesinde olduğu kadar bütün dünyada da kendinden söz ettirmeye
başladı.
Üstelik
bu başarıları, gerek içerde ve gerekse çevresindeki terör olaylarına rağmen,
gerçekleştirdi.
Yine
gerek İslam ülkelerinde ve gerekse diğer mağdur ve mazlum duruma düşen ülkelere
fıtratı gereği sahip çıkması da ülkemizi emperyalistlerin hedef tahtasına
koymuştur.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın zaman zaman dile getirdiği 780 bin kilometre kare olan
fiziki sınırlarının yanında gönül coğrafyamızın çok çok daha büyük olması, çok
daha geniş bir hinterlant içinde yer alması da bugün karşılaştığı sıkıntıların
oluşmasına neden olmuştur.
Evet,
Türkiye güçlenirse Ortadoğu’nun lideri olur, Türkiye güçlenir ve kalkınırsa
Türk-İslam âleminin lideri olur.
Korku
bu önlenemez liderlik.
Bu
iki bölgenin liderliğini yürütme erkine ulaşan bir Türkiye aynı zamanda dünya
lideri olur.
İşte
bunu sezen ve gören dış mihraklar Türkiye’yi es geçerler mi?
Türkiye’yi
rahat bırakırlar mı?
Ellerinde
ne kadar besleme varsa istedikleri gibi kullanarak ülkemizi
istikrarsızlaştırmaya çalışacaklardır.
Dileriz
bu önlenemez yükseliş kesintiye uğramadan devam eder, böylece dünya mağdur ve
mazlumları da huzura kavuşur.