Uluslararası hukuk ölmüş, Uluslararası af örgütü,
insan hakları teşkilatları, uluslararası ceza mahkemesi gibi kuruluşlar ise
görevlerini yapamaz hale getirilmiş!
Getirilmiş, çünkü temel insan haklar ayaklar altına
alınmış.
Bu kurumların insanlara yapılan haksızlık, zulüm ve
canilik karşısında sesleri çıkmaz olmuş.
Ancak ve ancak işlerine gelen hususlarda seslerini
çıkarıyorlar.
Bu da belli bir azınlık grubun menfaati gereği
oluyor.
Daha doğrusu sömürü dünyasının istekleri
doğrultusunda görev yaptıkları iyice anlaşılmış.
Çünkü her gün katledilen masum insanlar Müslüman
oldukları için maruz kaldıkları bu vahşete isimleri hak, hukuk olan bu kurumlar tepki göstermek istemiyor.
Fıtratları gereği bu vahşete dur diyecek bir ses çıkarmak istemiyorlar.
Her gün Suriye’de, Halep’te ve birçok Müslüman ülkesinde mazlum, mağdur ve
savunmasız onlarca yüzlerce insan zalim yönetim, iç savaş ve kargaşada ağır silahlarının acımasız saldırıları
altında can veriyor...
Bu vahşet altı yıldır acımasız, merhametsiz bir
şekilde zulmünü sürdürüyor.
Ne İslam ülkeleri ve ne de sözde insani kuruluşlar
bu mazlumların uğradığı zulmü samimi bir dille kınamıyor.
Bütün dünya Müslümanları ve mensubu oldukları ülkelerin
temsilcileri topluca 6 yıldır Suriye’de süregelen acımasız insanlık dramına dur
demek için BM’de özel bir oturum düzenleyebildi mi?
Böyle bir ortak payda da bir araya gelmek sadece
Müslüman ülkelerin görevi değil; insana, mazluma ve mağdura önem veren bütün insanlığın
önde gelen insani görevidir.
Bunu yapamıyorlarsa, insan olduklarını unutmuş
olduklarını hatırlatmak mı gerekecek?
Suriye ve Halep’te 6 yıldır devam eden insan
katliamının en somut delili bu tarihi şehrin yazılı ve görüntülü basına yansıyan
görüntülerini görmek yeterli olacak.
Ayrıca BM zaman zaman bu vahşetle ilgili raporlar hazırlayıp dünya
kamuoyuna da sunuyor.
Suriye’de, Halep’te sözün bittiği yere çoktan
gelindi.
Kendi insanına en acımasız silahlarla ve ‘orantısız
güç’ kullanım ifadesinin çok hafif kaldığı bir güçle savunmasız insanların
başlarına bomba yağdıran, zulümde zirveye tırmanmış Suriye lideri dünya kamuoyunda devlet
başkanı sıfatıyla anılıyor.
Son günlerde Halep’te işbirlikçi güçlerle elde
ettiği kazanımları zafer addediyor.
Sözde devlet başkanı diye sıfatlandırılan bu zalimin işgal
ettiği görevde aslında hiçbir hukuki hakkı olmaması gerekir.
Çünkü bu adam hukuk dışı kurallar ile kendini
seçtirmiş, zorbalıkla iş başına gelmiştir.
Ülkesinde demokrasi isteyen, demokratik hak isteyen
halkına karşı 6 yıldır en acımasız bir şekilde saldıran bu zalimin, eğer
uluslararası hukuk işleseydi, bu görevde kalması mümkün olamayacaktı.
Zaten uluslararası hukukun tabuta konulduğunu Rusya
devlet başkanı Putin yıllar önce söylemişti, işte bu yüzden Suriye’de
uluslararası hukukun üstünlüğü yerine uluslararası zulmüm üstünlüğü varlığını
sürdürüyor.
Bu nedenle sözde bu değerleri savunan batı ve
sömürü dünyası, dünya kamuoyu önünde güvenirliğini yitirmiş bulunuyor.
İslam dünyasına düşen görev ise zulmün üstünlüğüne sesiz kalmak
değil, hukukun üstünlüğünü savunmanın çabası ve gayreti içinde olması gerekir.