Bin yıl hedeflerinin başarılması
için önümüzde sadece bin gün kaldı. Birleşmiş Milletlerin Genel Sekreteri Ban
Ki-moon sürenin dolmasına 1000 gün kala konunun hayati önemini basın toplantısı
ile açıkladı.
Buna göre 2015 yılı sonunda, 2000 yılında üye devletlerle
belirlenen insani amaçlı hedeflerin başarılması için sürenin büyük bölümü
bitmiş oluyor. Bugüne kadar hedeflerin ulaştığı rakamlara bakıldığında bir arpa
boyu yol alındığı izlenimi var.
Bu nedenle bundan sonra konuyla ilgili çalışmaların
hızlandırılması gerektiği üzerinde duruluyor. Bin yıl ya da milenyum gelişme
hedefleri olarak belirlenen ve çözümlenmesi istenen önde gelen insani hususlar ise
yoksulluk, açlık, eğitim, çocuk ölümleri, sağlık, hastalık, çevrenin
sürdürülebilirliği gibi insanlığın karşı karşıya kaldığı küresel temel
zorlukların halledilmesini kapsıyor.
Ancak geriye kalan sürede, dünyanın içinde bulunduğu mevcut
konjonktüre göre hedeflerin başarılmasını beklemek pek gerçekçi görünmüyor.
Şu anda dünyada küresel ve lokal olarak üstesinden
gelinmesi gereken zorluklar hükmünü sürdürüyor. Şartlar bu zorlulukları aşmak
yerine, besler nitelikte gelişiyor.
Özellikle Avrupa’da devam eden ekonomik kriz ve bunun yol
açtığı toplumsal sıkıntılar her geçen yıl daha da etkisini artırıyor…
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da süregelen politik ayaklanmaların
nekahet dönemi henüz bitmiş değil.
Özellikle, Suriye’de devam eden iç savaş iki yılını
bitirip üçüncü yılına girdi. Bu ülkede üreten kesim bu zaman zarfında bu faaliyetlerini
sürdüremedikleri gibi; evsiz, işsiz, aç ve yoksul duruma düştü.
Uluslararası toplum adeta işi oluruna bırakmış görüntüsü
veriyor. Suriye konusunda nasıl hareket edileceğine dair net bir karar ve
görüntü veremediler. Veya şu an için kafalarındakini açıkça ifade etmek
istemiyorlar. ‘Şartların beklentiler doğrulusunda oluşması’ görüntüsü var
sanki…
Dolayısıyla Suriye çıkmazı aynı zamanda bin yıl hedeflerinin
başarıya ulaşmasında engel oluşturuyor.
Afrika’nın birçok ülkesinde sürekli olarak iç savaş,
iktidar olma, bölünme kavgası yaşanıyor, bu olumsuz durumun tabii sonucu olarak
binlerce insan evinden, yurdundan olma mecburiyetinde kalarak mülteci konumuna
düşüyor.
Afrika, bin yıl hedeflerinin başarılması gereken önde
gelen kıtalardan biri. Açlık ve yoksulluk çoğunlukla bu kıtada.
Asya kıtasına baktığımızda, bu kıtada yine uzun yıllardır
kangren olmuş zorluklar varlığını sürdürüyor.
Myanmar’da Müslüman topluluğa karşı yapılan insanlık dışı
saldırılar bir kısmının ölümüne yol açarken, fırsatını bulan da ülkesini terk
etmek zorunda kalıyor.
Afganistan ise kendi ülkesinde Taliban denilen örgüt ülkenin
başına musallat olmuş, sözde kendine has masumane hedeflerli ileri sürerek ülkede
uzun yıllardır kendi insanlarının katledilmesine ortam hazırlıyor. Pakistan
yine aynı sebeplerden muzdarip. Yakın komşumuz Irak’ta bir türlü istikrar
bulamıyor…
Böyle bir dünya konjonktüründe Birleşmiş Milletlerin 2000
yılında çok sayıda üye ülkenin onayı ile başlatmış olduğu temel insani amaçlı
hedeflerin kalan süre içerisinde tamamlanması imkânsız görünüyor.
Birleşmiş Milletler ve onun genel sekreteri bu insani
hedeflerin gerçekleşmesi için samimi olabilir, ancak kurumun mevcut yapısı bu
önemli konuda ve diğer küresel zorluklardaki beklenen başarıyı göstermesine
engel teşkil ediyor.
Geride kalan 12 yılda bin yıl hedeflerinde göründüğü
kadarıyla önemli bir ilerleme kayıt edilmemiş.
Açlık, güvenli içme suyundan yoksun olanlar ve sanitasyon
eksikliği çekenlerin oluşturduğu rakamlar alt alta toplandığında milyarları
buluyor.
Hedeflerin tespiti ve konuya yaklaşım doğru ve samimi
olabilir, fakat çözümdeki yaklaşım ise samimiyetten uzak görünüyor. Bu sorunlar
kalan süre içinde büyük ölçüde halledilebilir türden, ancak BM’nin Güvenlik
Konseyinin mevcut demokratik olmayan yapısı ve duyarsızlığı söz konusu
hedeflerin çözüm sürecini uzatıyor.