Kurum ve kuralların tam olarak tesis edilemediği, yönetim şeklinin şeffaf bir şekilde oluşturulamadığı İslam ülkelerinin bir kısmında huzur, güven ve istikrar ne yazık ki oluşturulamıyor.
Kırılgan ve hassas yapı kendini ufak bir sarsıntıda hemen öne çıkarıyor.
Özellikle siyasal değişimin baş gösterdiği Arap baharı diye nitelendirilen söz konusu süreçte tam manasıyla demokratik rejimin oturmadığı ülkelerde değişimin artçı sarsıntıları etkisini sürdürüyor.
Bu durum; daha henüz yeni döneme uyum sağlayamamak, demokratik rejime yönelik kurumların tam olarak devreye girmemesi, yönetim boşluğu, kanun boşluğu, yönetimdeki dirayetsizlilik ve acemilik; yeni döneme alışamama ve söz konusu ülkelerin insanlarının çok çabuk galeyana gelme eğilimleri ve daha başka sebeplerden dolayı bu ülkeler bir türlü sükûnet, huzur ve istikrar bulamıyorlar.
Bir başka önemli etken ise belki de tahakküm kurmak isteyen dış güçler bu ülkelerin istikrara yelken açmalarına engel oluşturuyor.
İstenmeyen ve beklenmedik olaylar karşısında olması gereken birlik, beraberlik anlayışı içinde bir olgunluk göstermek yerine, yangına körükle gitme yanlışlığının kendilerine vereceği zararın büyüklüğünü düşünememeleri, bu ülkeler ve insanlarının huzur ve sükûna kavuşmalara engel oluşturuyor.
Karşılıklı olarak fedakârlık duygusundan yoksun olarak, bir türlü millet ve devlet olmanın ortak paydasında bir araya gelemiyor ve piyon rolüne yönlendirilmeyi mi tercih ediyorlar?
Tunus muhalefet liderinin öldürülmesi açıkça ülkede kaos oluşturmak isteyenlerin bir oyunu gibi görünüyor.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki siyasi değişimin ilk ayağı olan Tunus’ta olaylar kısa sürmüş fazla kargaşa yaşanmadan seçimler yapılarak bugüne gelinmişti.
Ülkede genel olarak sakin bir hava kendini gösteriyordu… Bu sükûnetten rahatsız olanlar oldu herhalde!
Bölgenin bir başka değişim yaşan ülkesi olan Mısır’da ise seçimlerin olmasına rağmen ortalık durulma bilmedi. Mısır Demokratik düzene geçiş sürecinde bazı aksaklıkların var olduğu görüntüsünü veriyor.
Gerek halk ve gerekse yönetim karşılıklı olarak güven eksiliği yaşıyor sanki.
Libya’da şimdilik bir olumsuz durum görünmüyor, temennimiz dönüşüm sürecinin aksaklığa uğramadan tamamlanması.
Yakın komşumuz Irak’ın on senedir durumu belli, hemen hemen her gün bombalı saldırılarda onlarca insan hayatını kaybediyor.
Irak yönetimi sahip olduğu dar görüş kıskacından kurtulamıyor. Bu anlayışı meselelere geniş açıdan bakmasına engel teşkil ediyor.
Suriye’nin durumu ise bilindiği gibi içler acısı…
Uluslararası toplumun duyarsız ve ilgisiz kalışı her gün yüzlerce masum insanın ölümüne neden oluyor.
Rusya ve İran’ın bu ülke üzerindeki çıkar hesapları insanlık adına bir utanç tablosu oluşturuyor.
Afrika’daki Müslüman ülkelerin çilesi zaten hiç bitmiyor, çilenin biri bitmeden bir diğeri başlıyor.
Afganistan ve Pakistan bombalı saldırı ve patlamaların yaşandığı, ve özellikle Afganistan 30 yılı aşan bir süredir asimilasyondan tutunda zulmün her türünü yaşıyor.
Söz konusu İslam ülkelerinde yaşanan bu acıklı durum bir fetret dönemini andırıyor. Bu üzücü durumun birkaç sebebi olabilir; biri dirayetli ve adil yönetimlerin kurulamaması, bir diğeri de İslam ülkeleri arasında bu ülkeleri toparlayacak, karşılıklı güven esasına dayalı samimi ve fonksiyonel bir birliğin kurulamamış olması da bugün için İslam âleminin içine düştüğü bu acıklı tablonun oluştuğunu gösteriyor.