2012
miladi takvim yılının bitmesine günler kaldı. Bir yıl daha iyi ve kötü
olaylarıyla birlikte tarihteki yerini almış olacak.
Kimileri
iyilikleri ile anılırken, bazıları ise tarihin kara sayfalarına geçmiş olacak.
2012 yılına damgasını vuran uluslararası olayların başında, Suriye’de yaklaşık olarak iki yıldır yaşanan insanlık dışı olaylar geliyor.
Dünyanın bu işte kilit rol oynayacak ülke ve
kurumları ise bu insanlık dışı
gidişe
seyirci kalmaya devam ediyor.
Kışın
şiddetli
etkisini gösterdiği
şu
sıralarda Suriyelilerin özellikle savaşın ortasında kalanların ve sınır komşulara kaçış yolu bulamayanların durumu çok daha acı
ve hüzün verici.
Bir taraftan zalim yönetimin yağdırdığı bombalara karşı kendilerini savunmaya çalışırken, Suriyeliler diğer taraftan kış şartlarının getirdiği zorluklar karşısında hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Suriye’nin zalim lideri bütün dünyanın, insan hakları
savunucuları ve diğer
benzeri kuruluşların
gözleri önünde zulmüne kesintisiz olarak devam ediyor.
Arkasına aldığı birkaç devletin desteği ile kan akıtarak, gidişine çok az zaman kalsa da vahşetini sürdürüyor.
Bu zulme ve bu vahşete, dünya sanki sessiz kalmayı
tercih ediyor ya da arada bir cılız bir şekilde kınama türünden bir iki laf
ediyor.
İşlerine
gelmezse, savunuculuğunu
yaptıkları değerlere
pek sahip çıkmıyorlar gibi bir görüntü veriyorlar.
Bir başka
deyişle
sahip çıkılması gereken insani değerlere olan bağlılıklarında samimiyetsiz bir
politika izliyorlar.
Madem uluslararası hukuk ve insan hakları örgütü var, bu
kurumlar demek ki gerekeni yapamıyor. Bu hususta tutarlı bir yol izlemiyor...
Çünkü Suriye’de yapılan katliamlar gerek insan hakları ve
gerekse uluslararası ceza mahkemesi prensiplerini ihlal eder nitelikte.
Suriye’nin sözde liderinin ne iş başına geliş şekli ve ne de yaklaşık son iki yıldır yaptıkları hiçbir
insani ve hukuki prensiple bağdaşmamaktadır.
Suriye’de yaşanan insanlık dışı duruma uluslararası hukuk kurumu,
insan hakları savunucuları ve uluslararası toplumun önde gelen ülkeleri bu vahşeti durdurmak için gerekli çabaları
göstermeleri gerekir…
Zaten meşruluğu kalmayan ve meşru olmaya yanaşmayan mevcut yönetimin ve liderinin
Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından kovuşturmaya tabi tutulması bu mahkemenin
asli görevi olmalı.
Çünkü kuruluş amacı bunu gerektiriyor.
Ancak burada iş gene Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine düşüyor. Güvenlik Konseyi de bugüne
kadar bu hususta olumlu bir karar alamadı.
Adaletin temsilcisi gibi görünen, ancak bu işe yanaşmayan Güvenlik Konseyi ise bu
tutumuyla ne adaleti, ne insan haklarını ve ne de hukuktan yana olduğunun temsilcisi olamayacağı görüntüsünü veriyor.
Bu da, 21. yüzyılın şeffaf dünyasında Suriye’de yaşananlara, dolaylı da olsa
zulme onay vermekten başka
bir manaya gelmiyor.