Büyük bir oy çoğunluğuyla, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan
oylamada Filistin BM’ye ‘Üye Olmayan Gözlemci Devlet Statüsü’nü kazanmış oldu, böylece 29 Kasım 2012 tarihinde
Filistin için yeni bir sayfa açılmış oldu.
Bu tarihe kadar Filistin devletinin kurulmayışının arkasında yatan olumsuzlukları
kısaca irdelediğimizde;
birincisi Filistin’in yalnız bırakılmış olması, ciddi bir şekilde arkasında destekleyeni olmayışı idi.
Bir başka
önemli neden ise Filistin’in kendisini yanlış yönlendirmiş olması, yani yol haritasını yanlış çizmesinden ileri geliyordu. Kendisini
temsil edenlerin yapmış
olduğu
yanlışlıklar
idi…
Savunmasını hep karşı tarafa kendi eliyle taviz vererek
yapma yolunu seçmiş
olmasından ileri geliyordu.
Bu durum giderek kendisini yalnızlaştırdığı gibi, hem çok sayıda masum insanını,
her yaştan,
acımasız İsrail’in
zulmü altında kaybetmiş
oldu.
Ayrıca önemli miktarda toprak kaybına maruz kaldı. Çok sayıda insanı
yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
Önemli ölçüde insan hakları ihlalleri yaşadı.
Bu sürece gelinceye kadar bütün İslam ülkeleri hipnoz edilmiş; yasal yollardan zulüm, baskı ve
insanlık dışı
muameleye maruz kalan Filistin halkına karşı yapılanlar karşısında âdete dilini yutmuş gibiydi…
Ancak gördüğümüz ve takip ettiğimiz kadarıyla, gerek ülkemiz ve
gerekse bölgemizde bir değişimin öncüsü olarak işbaşına gelen Ak Parti iktidarlarının
Filistin konusunda takındıkları tavır ve politika bu mazlum insanların sesinin
dünyaya duyurulmasında hayatî bir rol oynadı. Özellikle de, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Filistin’in haklı davasının
yanında cansiperane duruşunun
büyük payı olduğunu
herhalde unutmamak gerekiyor!
Türk hükümetinin ve Türk dışişlerinin zulmün ve haksızlığın karşısında kararlı ve dirayetli duruşu sayesinde Filistin’in bugünkü
konumuna ulaşmasında
göz ardı edilemeyecek kadar payı ve rolü olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Buna bir de Filistin davasına dokuz şehit veren Mavi Marmara insani yardım
gemisini ilave edersek, Türkiye’nin yapmış olduğu diplomatik katkıların ve çabaların Filistin’in
haklı davasının dünya çapında yankı bulmasına yol açtı.
Bu aşamadan
sonra Filistinlilere ve liderlerine önemli işler düşüyor...
Artık uluslararası toplumun bir parçası olarak Filistin’in
kurumsal yapılanmasını tamamlayıp, uluslararası kural ve hukuka göre hareket
ederek, kendilerine haksız bir şekilde atfedilen yanlış bir tanımdan kurtulmuş olmalarını dileriz.
***
Bu arada İsrail’in
3000 adet yeni yerleşim
alanı kurma kararı yayılmacı ve işgalci kimliğini sürdüreceğini gösteriyor.
Sürekli olarak Filistinlileri zalim ki, bu insanlar kendi öz
topraklarında mazlum ve sürgün duruma düşmüşler, kendisini ise mazlum olarak göstermesi
ve BM'nin de bu görüşü
onaylaması ise bu meselenin çözümünü güçleştirmekten başka şeye hizmet etmeyecektir.
Gerek BM ve gerekse uluslararası toplumun gerçekleri görüp
kabul etmesi, mazlumu, mağduru
ve zalimi ayırt etme erdemini göstermesi gerekiyor.
Bugüne kadar, altmış yılı aşan bir süre zarfında İsrail devletinin işgal ettiği topraklarda haksız bir şekilde Filistinlileri potansiyel
suçlu göstererek bu insanlara yapmış olduğu işkence ve zulüm tarihin sayfalarına bunu
yapanlar ve destekleyenler adına kara bir leke olarak geçecektir.
Bugüne kadar bu zulmü destekleyenler son oylamada da açık
bir şekilde
bütün dünyaya zalimden yana olduklarını BM’de yapılan oylamada Filistin
devletinin kurulmasına karşı
oy kullanarak kendilerini âdete tescil ettirme görüntüsünü vermişlerdir.
Hiç değilse bu aşamada çekimser kalarak bir nebze
olsun bu işin
çözümüne katkı sağlayabileceklerini
göstermeleri gerekirdi...