Sorduğu abes, yakışıksız soruya bak!
Ne yapıyormuş…
Aynı formatla, aynı şartlanmışlıkla kendini
bilmezler kuyruğa girmiş…
Aslı astarı olmayan, suni olarak üretilmiş bir kin
üzerine inşa edilmiş, sırf emperyalistlerin gönlü hoş olsun diye...
Bir nevi
Stockholm sendromu…
Aksi takdirde emperyalistlere olan sadakatini
yerine getirememiş olmanın rahatsızlığını yaşamış olacak…
Kurumsal adap ve edep yoksunluğu.
Seni ne ilgilendirir süfli emellerinin esiri…
Ne yapıyormuş?
Ne ilgilendirir seni, ey biedep.
Ne ilgilendirir seni, kendi işini yapmaktan aciz, üstüne
vazife olmayan işlere burnunu sokman.
Sözde taciz edecek!
Sözde itibarsızlaştıracak.
Sözde yıldıracak,
Sözde sabır ölçecek
Sözde kışkırtacak,
Asıl suç işleyen suçsuz bırakıp, mazlumu mahkûm edecek
ortam oluşturacak, tıpkı 12 eylül öncesi gibi...
Evet, bu alçak plan emperyalist hainlerin asırlardır
uyguladıkları taktik.
Bu anlayış İsrail devletinin 70 yıldır mazlum ve
savunmasız Filistinlilere yaptığı vahşet anlayışıdır.
Bu, bugün Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da,
Mısır’da, Myanmar’da ve daha birçok yerde mazlumların haksız, zalimlerin ise
suçsuz ve taltif edildiği anlayıştır.
Çünkü biliyor ki ne yaparsa yapsın yanına kar kalıyor, ne
kadar zulüm ederse etsin hesap vermiyor, ne kadar can, mal yakarsa yaksın
cezasız kalıyor.
BM'de sürekli bu husus dile getirilse de sözde kalıyor!
İşte bu alçak anlayış sahipleri, mevcut küresel hukuk
dışı düzenin hak ve hukuku hiçe sayan bir anlayışın ürünü, biliyor ki ne
yaparsa yana kar kalacak.
Bu alçak anlayış güruhu biliyor ki “şimdilik biz
güçlüyüz”.
Alabildiğine hukuk ve insan hakları olsun, nasıl olsa
bunların uygulamada zerre kadar yeri yok.
Bu zalim güruh iyi biliyor ki yaptıklarının cezası “çok
çok bir özür, kınama, hatta şiddetle kınama açıklamasından öteye geçmiyor…
Mayasında emperyalistlere piyonluk ve kulluktan başka bir
şeyle beslenemeyenden başka şey beklenemez.
İşte bu alçak mide bulandırıcı zihniyettir ki sadece
günümüzde, yakın tarihimizde değil, Osmanlı’nın son döneminden itibaren bu ülke
büyük kayıplar vermiş.
Bu alçak anlayışın neleri yıktığı, neleri götürdüğüne
dair tarihimizde ders niteliğinde acı örnekler var.
Bırakın aileleri, küçük toplulukları; fitnenin cihan
devletlerini nasıl yıktığına yaşamış bir milletiz.
İşte bugün İslam aleminin içine düştüğü duruma bakınca;
fitnenin silahtan da, top ve tüfekten de çok daha fazla bir güce sahip olduğunu
misalleriyle görüyoruz.
Çok fazla gerilere gitmeye gerek kalmadan bu iki yıkıcı
unsurun en çarpıcı örneği yanı başımızda duruyor.
Demokratikleşme uğruna sınır komşumuz Suriye’de o fitne
çıkarılmasaydı, bugünün hazin tablosu olmayabilirdi.
Ya da çıkmış olmasına rağmen bütün İslam ülkeleri gücünü
birleştirip ağırlığını ilgili uluslararası toplantılarda gösterebilseydi
bugünün telafi edilemez kayıp ve yıkımlar var olamayabilirdi.
Ne Suriye’de, ne Yemen’de, ne de Afganistan’da uzun
yıllardır süregelen insanlık dramı görülmeyebilirdi.
Fakat ne yazık ki emperyalist güçlerin İslam ülkelerinde
yakmakta zorlanmadıkları fitne ve fesat ateşi kolayca ortam bulabiliyor.
Kendilerine piyon bulmakta hiç zorlanmıyorlar.
Böyle bir ortamın varlığı işlerini kolaylaştırıyor.
Fitne ve fesadın vücut bulabildiği ekosistem çoğunlukla
eğitim eksikliği dolayısıyla cehaletten, aynı zamanda doğru dini bilgilerin
olmayışından ileri geliyor.
Şu eşi ve benzeri görülmemiş alçak politikaya bak!
Silahsız ve savunmasız insanların üzerine canının
istediği zaman ağır silahlarla saldıracak, sonrada hiç yüzü kızarmadan bu
savunmasız Filistinlileri terörist ilan edeceksin.
Ve buna hiçbir uluslararası kurum; “bak sen bu savunmasız
insanların üzerine ağır silahlarla saldırdın ölümlerine neden oldun” diyemiyor.
Hem savunmasız insanları katledeceksin hem de çıkıp
kendini savunmak için savunmasız insanları terörist ilan edeceksin.
Bu uluslararası adalet, hukuk ve insan hakları
anlayışının çöküşüdür...
Evet, alçağa çukur sorulmaz, Esfel-i Safiline kadar gider!