25 Mayıs 2018 Cuma

Piyon ekosistemleri






Vesayet oklarının yönünü ülkemiz üzerinden ayırmamış, hep kontrol altında tutmuş. Cumhuriyet tarihinde yaşadıklarımız bunu gösteriyor. 
Oklar hep ülkemize yönelmiş olabilir. Ancak karşı koyacak güçlü kalkanlar yapılınca emperyalist okları da hedefini tutturamayacağı gibi onlara yönelecek.
Millet iradesiyle işbaşına gelen yönetimler bu oklara meşrutiyet içinde karşı koyabildiği kadar dayanabilmiş; ya da vesayete boyun eğdiği sürece görevini sürdürmeye çalışmış.
Vesayet odakları emperyalistler adına bulundukları görev ve kurumları istismar etmiş. Bu istismarlığı yaparken hep kahraman ve vatansever edasıyla ortaya çıkmışlar.
Bunun önemli bir nedeni de piyon olarak kullanılanların bağımsız bir ülkenin sahip olduğu temel değerlerinden yoksun olmaları ya da bulundukları görevi layık-i vechiyle yerine getirememenin eksikliğinden ileri gelmiş.
Ülkemiz istikrar ve güven içinde kalkınmasını sürdürürken emperyalistlerin bu olumlu havayı bozmak için en çok kullandırdıkları malzemeler ise; hürriyet, özgürlük, hukukun üstünlüğü, kişi hak ve özgürlükleri, demokrasi ve benzeri kavramlar olmuş. Bu değerlerin yokluğu işlenmiş.
Bu kavramlar üzerinden emperyalist güçler ve onların içerideki üst seviye piyonları ülkemiz kalkınmasını zaman zaman zaafa uğratmış.
Bu zaaf durumu zaman zaman çok şiddetli olmuş ve ağır sonuçları olmuş.
Bu tür bölücü ve kışkırtıcı girişimler sadece Cumhuriyet döneminde değil, temelleri bilindiği gibi Osmanlının son dönemlerinde atılmış.
Bu hainler İmparatorluğu yıkmakla, İslam âlemini parça parça etmekle kalmamış, bu alçak faaliyetlerini İmparatorluk sonrasında kurulan Cumhuriyet döneminde de sürdürülebilir bir hale getirmek için gayret sarf etmiş.
Bir başka ifadeyle bu işi kuramsallaştırmışlar.
Sürekli bir güç ülkemizin huzur, güven ve istikrarını bozmak için Demokles’in kılıcı misali tepemizde tutulmuş.
Ne zamanki şartlar ülkemiz lehine bir rotaya girmişse, bu kış uykusuna çekilen güçler hemen canlanmaya ve faaliyetlerini sürdürmeye başlamış.
Bildiğimiz gibi ülkemizin birlik ve beraberliğine karşı yapılan en önemli darbe hareket 27 mayıs ihtilaliyle olmuş.
İnsanlığı utandıracak yalan ve iftiralarla bir millet iradesi ayaklar altına alınmış.
Bunla kalınmamış, öylesine bir kin ve nefret oluşturulmuş ki bir başbakan ve iki bakanı haksız ve hukuksuz bir isnatla darağacına gönderilmiş.
Hani, 12 eylül 1980 ihtilalı sonrasında ABD’nin içimizdeki ajanı ülkesine kendi adına başarı haberini verirken, “Bizim çocuklalar ihtilal yaptı” demişti. Demek ki bu tür alçakça işlerin arkasında ağırlıklı olarak dış güçler bulunmuş.
Evet, bu süfli işlere teşne piyonlar var oldukça emperyalist güçlerin bu tür hain emelleri de varlığını sürdürecek.
Ülkemizin birlik ve beraberliğini ve hatta vatansız bir millet haline getirme kanlı girişimi en son bilindiği 15 temmuz 2016 yılında yapılmıştı.
Bu alçak girişim öncekilerden çok daha farklı olmuştu, “vatan sevgisi” bu millete “yeter artık” dedirterek bu milletin ve ülkenin silahlarını savunmasız insanlara çevirenlere karşı tek yürek, tek vücut olarak, canını ortaya koyarak bu alçak teşebbüse karşı çıkmış başarılı olmuştu…
Elbette ki emperyalistlerin hain emelleri bitmez, alçak ve kirli senaryo üretimine devam edeceklerdir.
Yapılması gereken ise piyonluğa zemin oluşturacak ekosistemleri ortadan kaldırmak, bu işe teşne olanlara fırsat vermeyecek ortamı oluşturmak.
Zaten 15 temmuzdan sonra da bu doğrultuda darbe ekosistemlerini yok edecek önemli çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Kurumsallaşmanın sağlam temeller üzerine oturtulması darbe teşebbüssünde bulunacaklara fırsat vermeyecektir. 
Bunu ihlal edenler de hukuki çerçevede hasep verecektir. Kanlı 27 mayıs ihtilalının yıl dönümü vesilesiyle gerek Şehit Başbakanımız ve bakanlarına ve gerekse 15 temmuz şehitlerine ve bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, kabirlerinin pür nur olmasını temenni ediyoruz.