ABD Başkanı Trump ülkesinin on yıllar öncesine uzanan bir
rüyasını gerçekleştirdi.
Başkanın ifadesine göre Kudüs’ü resmen Yahudi
başkenti ilan etmek daha önceki başkanların da gündeminde vardı.
Fakat önceki başkanlar bu rüyayı gerçekleştirme
cesaretini gösteremiyordu.
Kendisi seçim kampanyasında söz vermişti ve bu
sözünü göreve geldikten yaklaşık bir sene sonra gerçekleştirmiş oldu.
Bütün dünyanın tepkisini de çekse zaten fiilen
işgal altında olan Kudüs ve Filistin toprakları Kudüs’ü başkent ilan etmekle resmi
bir hüviyet kazanmış oldu kendi ifadesine göre.
Çünkü yine kendi ifadesiyle Kudüs’ü başkent ilan
etmek “gerçeği tanımaktan başka bir şey değildi”.
Şimdiye kadar konsolosluk seviyesinde sürdürdüğü varlığını
elçilik seviyesine çıkarmış oldu.
Böylece İsrail ve ABD bir adım daha ileri giderek hayallerindeki
bir sömürü planını daha gerçekleştirmiş oldular.
Böylece bölgede mevcut olan gerginlik ve tansiyon
biraz daha yükselmiş olacak.
Sözde kalan barış planı, iki devletli çözüm ise bu
anlayışla daha da ertelenmiş olacak.
Bunu başka gelişmeler takip edecektir.
Eğer İslam dünyası Amerikan hegemonyasına karşı
çıkmaz diplomatik ve demokratik tepkisini topluca göstermezse bunun başka safhaları,
adımları da gündeme gelecek ve gerçekleşmesi yönünde adımlar atılacaktır.
Çünkü Amerika mı İsrail’i yoksa İsrail mi Amerika’yı
yönetiyor net olarak görünmese de her ikisinin de dış politikası ortak bir
eksende buluşmuş olduğu bir kez daha ispatlanmış oldu.
Bu yeni değil uzun yıllardan beri devam eden iki
ülkenin ortak dış politika planı.
Planın hedefinde ülkemiz var, İslam dünyası var!
Fakat bu inceliği ne yazık ki İslam dünyası görmek
ve anlamak istemiyor.
Buna en büyük engelde İslam âleminin özellikle
bugün içine düşürüldüğü durum.
Çünkü birçok İslam ülkesinin lideri adeta ABD’nin
uydusu durumunda bulunuyor.
Bunun dışında göründüğü kadarıyla İslam ülkeleri arasında
birlik ve beraberlik konusunda bir güvensizlik var.
İslam’ın değerlerine olan saldırıları önlemek için
öncelikle bu güveni tesis etmek gerekiyor.
İlişkilerde İslam ülkelerinin ortak çıkarı, temel
değerleri önde tutulacak ve korunacak bir payda oluşturmak öncelik olmalı...
On yıllardır İsrail Filistinli kardeşlerimize açıkça
ve alenen zulüm ediyor.
Bu ülke zulümle kendi açısından başarıya ulaşmış durumda.
Filistin haritadan neredeyse silinme noktasına
gelmiş.
Bilinen bir gerçek var ki o da İsrail’in hedefi
sadece Filistinlileri ve Filistin toprağını gasp etmekle kalmayıp, bu hareketi ileri
safhalara taşımak.
Kuzey Irak’ın bağımsızlık istemesi ve bunu İsrail’in
açıkça desteklemesi hain planın bir başka safhasıydı..
ABD’nin uzun yıllardır terör örgütlerini organize
etmesi ve her türlü desteği vermesi yine aynı plan kapsamında bulunuyor...
Özellikle bölgemizde bulunan ve devekuşu politikası
güden İslam ülkelerinin bu acı gerçeği artık görmesi gerekiyor.
Demokratik ve diplomatik yollarla İsrail ve ABD’nin
insanlık ve hukuk dışı girişimlerine karşı durma cesaretini göstermeleri bekleniyor.
Dünyanın neresinde bir Müslüman ülkesi ve topluluğu
varsa kan ve gözyaşı içinde bulunuyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye'nin bütün İslam âleminin sıkıntılarını dile getirmesi önemli bir mücadele örneği.
Özellikle bölgemizde bulunan İslam ülkeleri sanıyor
ki bu mücadele sadece Türkiye’nin mücadelesidir.
Bu yanlışı anlayıştan sıyrılıp yeni bir dış
politika geliştirmeleri gerekiyor.
ABD’nin Kudüs'ü başkent ilan edişine karşılık kaç
İslam ülkesi ciddi bir şekilde tepki gösterebildi?
Henüz medyaya yansıyan gür bir ses çıkaran ülke
görünmüyor.
Demek ki İslam ülkeleri teşkilatı kendi hayati meselelerinde
ortak bir tavır ve mücadele örneği gösteremiyor veya bu hususta başarılı olamıyor mu?
Bunu demokratik ve diplomatik yollarla aşmak sadece
İslam alemi için değil bütün insanlık için önem arz ediyor!