Hedefler hep saptırıldı.
Hedefler hep boş işlere yönlendirildi.
Hedefler hep bizi birbirimize düşürmek için
kurgulandı.
Böylece kıymetli yıllar değersiz işlere harcanmakla
heba edildi.
Asıl işler bir tarafa bırakılıp ilgisiz olanlara
yönlendirildi.
Bunun için geri kaldı ülkemiz, bunun için yeterince
kalkınamadı.
Bu saptırma sadece içerideki bir avuç azınlığa, ama
çoğunlukla yabancıların işine geldi ve zenginleşmesine yaradı.
Bu şartlanmışlık cihan devleti olan Osmanlı
döneminde başlatıldı…
Bu ülke değerlerine, kalkınmasına kim sahip çıksa sömürü
güçlerinin bedava uşaklığına, piyonluğuna soyunanlar hemen devreye girdi.
Üstlendikleri görevle ilgili kişi veya kurumu
yıpratmak oldu.
Kişi ve kurumları itibarsızlaştırmak oldu.
İttihat ve terakki zihniyeti beyinlere işlenmişti bir kez.
Bunu alt etmek kolay olmuyordu.
Adeta kanser virüsü gibi bünyeye işlemiş, bir
hastalığa dönüşmüştü.
Bunun koruyucuları da hazırda bekliyordu.
Sömürü dünyasının işine gelmeyen kişi ve kurumlar
hemen hedefe konulup onikiden vurulmaya çalışılıyordu.
Bu hastalığı yenmek için kararlı bir duruş
gerekliydi.
Çünkü bu hastalık vesayet eğilimlilerin bağımlı
oldukları bir hastalıktı.
Bu hastalık çalışarak, gelişerek, üreterek,
kalkınarak kazanmak yerine vesayet zihniyetinin sunduğu kolaycılığı esas
almıştı.
İttihat ve terakki zihniyeti son bulmadan ve hakimiyeti yok edilmeden sıkıntıların üstesinden gelmek mümkün olmayacaktı.
Kaynağında kin, garez, haset ve istemezük gibi
olumsuz düşünce ve duyguları besleyen bu zihniyet bildiğimiz gibi Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılmasının temel müsebbibi olmuştu.
Hiçbir kural ve değer taşımayan sadece azınlık bir
gruba hizmet etmek ve sömürü dünyasının uşaklığını yapmaktan başka bir gayesi
olmayan bu yapı Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan Cumhuriyet
döneminde de varlığını sürdürdü.
Güçlü silahlar hemen devreye alınıp; “laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet elden gidiyor, inkılaplar elden gidiyor, şeriat geliyor” naraları atıldı.
Oysa her şey yerli yerince duruyordu, buna rağmen bu silahlar ve bu silahlara piyon olanlar bu huylarından onyıllarca vazgeçmediler.
Neyi hedeflemişti bu zihniyet?
Analitik gözle bakıldığında bu zihniyet insanlık, doğruluk, dürüstlük,
vatanseverlik, milli ve manevi değerleri adına ne varsa bu değerleri, bu değerlere sahip olanları hedef almıştı.
Bu değerlerin aksi olan bir yapıyı oluşturarak sömürü
dünyası adına hizmeti sürdürmek esas alınmıştı.
Bu alçak anlayışın temel politikalarından biri
hedefine koyduğu kurum ve kişiyi itibarsızlaştırmak olmuştur.
Bu faaliyet ile de nefret suçu işlenmiştir.
Bu güruh itibarsızlaştırma politikasını Osmanlının
son döneminde uygulayıp Osmanlı padişahlarını hal ederek imparatorluğu
güçsüzleştirdiği gibi; Cumhuriyet döneminde de millet iradesiyle iktidara
gelmiş yönetimleri itibarsızlaştırıp ihtilaller yaparak halk iradesini hiçe
saymıştı.
Hedefine kalkınmayı, gelişmeyi ilerlemeyi almak
yerine anlamsız meselelerle gündemi işgal ederek, gerek kurum ve gerekse ülke
olarak ülkemizin kalkınma ve gelişmesi önlenmişti.
Emperyalist ve sömürü dünyasının uşaklığına ve
mankurtluğuna soyunan bu anlayış bu ülkenin asil evlatlarına ise kof kahramanlıkla
kendini göstermiştir.
Bu anlayış kalleşliği ve hainliği bünyesinde barındırmakta olup, 15 Temmuz bu yapının en bariz en çarpıcı acı örneğidir!
Bunu iyi tanımak, iyi kavramak, iyi anlamak
gerekiyor.
Bu hastalığın gelecek düşüncesi yoktur, anı kurtarmaktır; bundan kurtulmak ülkenin ve milletin tamamına kalıcı ve sürekli fayda sağlayacak.