Önceki yıllarda belirlenen yıllık 500 milyar dolar
ihracat başarı hedefine ulaşmak için 6 yıl kaldı.
Şu anda 150 milyarın biraz üzerinde seyreden yıllık
ihracatımız, ihracatçılarımızın 6 yıl sonrası için belirlenen hedefe ulaşabilme
potansiyelini harekete geçirme çabasını gerektiriyor.
Bu ihracat rakamı belirlenirken, bulunduğumuz bölge
şimdikinden çok daha istikrar ve sükûnet içindeydi.
Ancak İçinde bulunduğumuz bölgenin jeopolitik
yapısı belirlenen tarihe göre çok farklı bir duruma sürüklendi.
Emperyalistlerin bölgemizde oluşturmak istedikleri
istikrarsızlık hareketi etkisini artırarak sürdürdü.
Arap Baharı diye adlandırılan değişim bölgeye bahar
yerine kışı getirdi.
Ülkelerinde demokratik bir yönetim şekli kurma
arzusunda olan bölge ülkelerinin mensupları hüsrana uğradı.
Bu dönüşümde söz konusu ülkelerin salt iradesinin
yeterli olmadığı anlaşıldı.
Bu iradeyi kullanırken bazı şartların oluşması
gerekiyordu.
Netice olarak bu ülkeler tam manasıyla bir hayal
kırıklığına uğradı.
Öngöremedikleri bir tuzağa düşürüldüler.
Özellikle Suriye, Libya ve Mısır bu değişimde en
büyük zararı gören ülkeler oldu.
Irak daha önceden kaosa sürüklenmişti, Kuzey Irak'ın bağımsızlık kararı ülkeye bir başka istikrarsızlık unsuru eklemiş
bulunuyor.
2003 yılından beri bu hususta telafi edilemez
bedeller ödeyen Irak gerekli tedbirler alınmazsa hem kendisi, hem bölgemiz ve hem
de ülkemize yönelik yeni gailelerin açılmasına zemin hazırlamış olacak.
Bu durumdan ülkemizin 500 milyar dolar ihracat
hedefi de nasibini alabilir.
Bu tablo karşısında ihracat hedefini
gerçekleştirmek için sektörlerin alternatif pazar arayışları sürüyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın her yurt dışı gezisinde
ağırlıklı olarak ele aldığı önemli konulardan birinin de karşılıklı ticaretin
artırılması olduğunu görüyoruz.
Planlanan 500 milyar dolarlık ihracat rakamını
yaklaşık 200 ülkeye böldüğümüzde ortalama ülke başına 2,5 milyarlık bir ihracat
rakamı düşüyor.
Hedeflenen bu rakam Türkiye'nin önde gelen
sektörleri olan otomotiv, hazır giyim ve tekstil, kimyevi maddeler ve plastik,
gıda ve tarım ürünleri ve diğerleri gibi sektörlere bölündüğünde ise sektör
başına 100 milyarlık bir ihracat rakamı düşüyor.
Mevcut duruma bakıldığında, bu hedefe en yakın duran
sektörün otomotiv sektörü olduğunu görüyoruz.
On yılı aşkın bir süredir ihracatın lideri
konumunda bulunan Türk otomotiv sektörü bu başarısını araştırma ve geliştirme
konusuna verdiği önem yanında, yeni modellerin üretilip piyasaya sürülmesinin de bu
başarıda rol oynadığı görülüyor.
Sektörler bazında en fazla Ar & Ge
merkezine otomotiv sektörünün sahip olduğunu görüyoruz.
Bu da sektörlerin uluslararası başarısında Ar &
Ge merkezlerinin ne denli önem taşıdığın gösteriyor.
Ar & Ge kalkınma ve gelişmenin itici gücünü ve
temel bir bileşenini oluşturuyor.
Elbette gerek iç piyasa ve gerekse uluslararası
pazarlarda güvenilir ve bilinen markaya sahip olmak da bu işte önemli rol
oynuyor.
Bu nedenle ihracatçılarımızın dolara endeksli bir
ihracat politikası yerine Ar & Ge endeksli bir politika izlemeleri
işlerinde başarıya daha çabuk götüreceği gibi ülke ekonomisine olan katkıları
daha da artmış olacak.
Bu anlayış aynı zamanda ihracatın sürdürülebilir
başarısını sağlamış olacak.