Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde oluşturulan
padişahların halledilmesi hususunu dikkate alırsak bu topraklar üzerinde yaklaşık iki asırdır
darbe senaryoları yazılıp uygulanıyor.
Osmanlı dönemine baktığımızda istemezükçüler keyfi
olarak padişahları hal ediyorlar idi.
Bunlardan en önemlilerinden biri de İkinci
Abdülhamit Han'a uygulanmıştı.
Bu padişahtan sonra Osmanlı İmparatorluğu hızlı bir
çöküş ve toprak kaybının içine sürüklenmiş ve ülkemiz şu anki yüzölçümüne
düşürülmüştü.
14 mayıs 1950 tarihinde düzenlenen ve TBMM 9. Dönem
milletvekili seçiminde gizli oy, açık tasnif yöntemi ilk kez uygulanmıştı.
Bu seçimle ülkemiz demokrasiyle tanışmış ve millet
iradesi tecelli etmişti.
Tek parti döneminin partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin
27 yıllık iktidarı son bulmuş, yerine milli iradenin tercihi olan Demokrat
Parti iktidara gelmişti.
Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle ülkede
kalkınma hamleleri başlamış ve bunun millete yansımasıyla Demokrat Parti de üç
dönem iktidarda kalmayı başarmıştı.
Ancak ‘istemezük’ zihniyeti DP’nin iktidara
gelmesiyle tekrar devreye alınmış ve 27 mayıs 1960 darbesiyle millet iradesi gasp
edilmişti, sonrası malum...
O tarihten sonra darbeci zihniyet varlığını
ülkemizden eksik etmedi, yaklaşık her on yılda bir varlığını göstermeye devam
etti, millet iradesi katl edildi.
Her seferinde maddi ve manevi olarak telafisi mümkün
olmayan zararlara yol açmış olmasına rağmen; her darbe sonrasında darbelerin
ülkeye verdiği zararlar anlatılmış ve kahir ekseriyet tarafından kabul görmemiş
olmasına rağmen gücü elinde tutanlar antidemokratik yola başvurmaktan
çekinmemişlerdi.
Haksız kalkışmalarına akıl ve mantık dışı bir
gerekçe göstererek ülkemizde darbeyi geleneksel veya teamül haline getirerek bu
hukuksuz tutumu sürdürmeyi tercih etmişler.
Milletin hür iradesine karşı kanlı darbeleri
yapanların hiçbiri millet tarafından takdir ve kabul görmediği gibi kahraman
edasıyla ortaya çıkan bu darbeci güruhun hepsi unutulup gitti.
Darbe mağdurlarına gelince onlar hep rahmetle yad
edildi, ediliyor.
Bundan ders çıkarmayan darbeci güruh son olarak 15
temmuz kalkışmasında bulundu.
Bu darbe girişimi öncekilerden çok daha farklıydı,
çok daha kötü sonuçları olabilecek bu hain girişim milletin sağduyu, feraset,
basireti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşu sayesinde ülkemizden
def edilmiş oldu.
Ancak ülkemizin bu kadar çok darbe tehlikesi
geçirmiş olmasına ve her seferinde ülkemizi geri götürmüş olmasına rağmen
yapılan darbeleri hazırlayan şartların üzerinde yeterince durulmamış olmasının
sonucu olacak ki bugüne kadar darbelerin önüne geçilemediğini görüyoruz.
Hiçbir demokratik ülkede hatta taçlı demokrasi ile
yönetilen ülkelerin hiçbirinde darbe olmamasına rağmen ülkemizde neden oluyor
sorusu ciddi bir şekilde masaya yatırılıp tahlil edilmesi gerekiyor.
Reformların yapılmamış olmasından mı, dolayısıyla mevcut
kurumsal yapının ülkemizde sürekli olarak darbelere kapı aralayacak olmasından
mı ileri geliyor?
15 Temmuz, artık bir daha bu tür bir kalkışmanın
yapılmaması için bir milat olarak görülüyor. Gerek anayasa ve gerekse devlet kurumlarında
bu tür kalkışmaya yol açacak bir boşluk varsa, bu sağlıksız yapıyı giderecek bir düzenlenmeye ihtiyaç duyuluyor.
Yani hukuki ve idari olarak bir
değişim ve dönüşüme ihtiyacın var olduğu ortaya çıkıyor.
15 Temmuz gecesi, bugüne kadar meydana gelen
darbelerin en tehlikelisini önleyen milletimiz inanıyoruz ki bu hususta millet
iradesinin ve demokratik yönetimin bekası için de üzerine düşen, yapacaktır...