Avrupa Parlamentosunun görüşü hariçten gazel okumaktan başka bir şey değil.
Dokunulmazlık kanununun onaylanması malum güruhun bildik
hezeyanlarını depreştirdi.
Ülkemizin lehine alınacak kararlara karşı bunlardan
başka bir şey beklemek de
saflıktan öteye geçmez.
Onların malum hayalleri ülkemizin bekasına
yöneliktir.
Yine bu güruh o bildik söylemlerini kendi
menfaatleri olduğu zaman gündeme getirirler.
Yani demokrasi, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü
gibi söylemler kendilerinin menfaati varsa, muarızlarının da zararı olacaksa sahiplenirler.
Bunu yaparken de karşılarındakilerin bu değerlerin mana
ve önemini bilmedikleri zehabına kapıldıklarını gösterirler.
Veya “biz ne dersek esas olan odur” yaklaşımını
sergilerler.
Ancak geçmişte olan şenlikleri orada kaldı, eski Türkiye'de kaldı.
Her sözlerinin, her açıklamalarının bir kanun gibi
karşılanacağı dönem geride kaldı.
Söz konusu olan insani değerlere olan inandırıcılıklarını çoktan yitirdiler.
Çifte standart yaklaşımlı çözüm önerileri güvenirliğini
yitirmiş bulunuyor.
O sahip çıktıkları insani değerlere olan
samimiyetsizlikleri artık çok iyi biliniyor.
O değerlere sahip çıksaydılar ve samimi olsaydılar
bugün özellikle bölgemizde yaşanan insanlık dışı olaylara alabildiğince
duyarsız kalmamış, şimdiye dek çoktan çözüm ortağı olmuşlardı.
Yıllardır akan kana dur der, mazlumların derdine
derman olurlardı.
Eğer sahip çıktıkları değerlerde samimi olsalardı bu
çokbilmiş güruh, demokratik yolla seçilmiş Mısır devlet başkanının askeri bir
ihtilalle alınıp hapse atılarak ölüme terk edilmesine sessiz kalınmaz, göz
yumulmazdı.
Darbe yanlısı olan, daha doğrusu sömürüye boyun
eğen darbeyi yapan o ekipte demokratik yolla iş başına gelmiş birini alaşağı edemezdi, daha
doğrusu o cesareti gösteremezdi.
Her fırsatta bu söylemleri sahiplenenlerin demokrasi
anlayışı, hukukun üstünlüğü anlayışı nedir?
Mazlumların katledilmesi mi?
Yerlerinden edilmesi mi?
Evlerinin emperyalist güçlerle başlarına yıkılması
mı?
Sığınacak bir yurt ararken açık denizlerde sulara
gömülmesi mi?
Üzerlerine varil bombaları atanlara bir laf
söylemeyip, zalimleri korumak mı?
Bu mantığa değer verecekler ancak ve ancak onlara piyon
olanlardır.
Bu kararın AB-Türkiye ilişkilerine zarar vereceği
de hiç inandırıcı değil.
Bu husustaki AB yaklaşımının sadece ve sadece bir
oyalama taktiğinden başka bir şey olmadığı çok iyi anlaşılmıştır.
Zaten bazı AB üyeleri Türkiye’nin birliğe
giremeyeceğini zaman zaman dile getiriyor.
Ülkemizin bu tür açıklamalara karnının tok olduğu
da biliniyor.
Ne zamanki Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da,
Afganistan’da, Filistin’de ve daha birçok mazlum ülkede yaşanan insanlık dışı
fiili durum ortadan kaldırılıp sözde değil, özde insani değerlerin tesisi için samimi bir
ortak tavır alınırsa, o zaman söz konusu söylemlere olan samimiyet olunduğuna kanaat getirilir.