Ülkemizde düzenlenen 'Dünya İnsani Zirvesi' bölgemizde
yıllardır yaşan ayaklar altına alınmış insanlık değerini dünyanın gözleri
önüne sermek ve bu önemli konuya dikkat çekmek açısından büyük önem arz
etmektedir.
Bu zirve uzun yıllardır ayaklar altına alınmış
insani değerlerin yeniden ayağa kaldırılması ve layık olduğu değere kavuşturulması açısından
büyük öneme haizdir.
Temel insani değerler açısından dünya toplumlarında
farkındalık oluşturmak için de önemli bir toplantı niteliği taşımaktadır.
İnsanlığın ayaklar altına alındığı böyle bir
dönemde temel insani değerleri dile getirmenin, aynı zamanda ülkemizin bu husustaki
çabası ortaya koymaktadır.
Zirvede ikinci dünya savaşından beri yerinden
edilmiş, yarım asrı aşan bir zaman dilimi içinde evleri başlarına yıkılmış,
yerlerinden yurtlarından edilmiş, zor kullanılarak kendi topraklarından sürülmüş
toplumların, milyonlarca insanın karşılaştığı insani sıkıntıların dile
getirilmesine ülkemiz vesile olmuştur.
Gerçi bu tür sıkıntılar Birleşmiş Milletlerin New
York’taki merkezinde yapılan oturumlarda sürekli dile getiriliyor.
Ancak ülkemizde düzenlenen ilk Dünya İnsani Zirvesi olması nedeniyle
bu insani davaya dikkat çekilmesine katkıda bulunmuş oldu.
Konuşmacılar dünyanın içinde bulunduğu insani
sorunlar özellikle;
Açlık, sağlık, iklim değişikliği, tabii afetler,
yoksulluk, sığınmacıların durumu, iç çatışmalar, güvenlik, eğitim, çalışma
ortamı, iş kurma ve benzeri insani durumlar ve özellikle 21. Yüzyılda hız
kazanan ve giderek artan terör olayları zirvenin önemli gündem maddesi niteliğindeydi.
Şüphesiz, bu tür zirvelerin İslam dünyası açısından
önemi daha büyük.
Yeryüzündeki İslam ülkelerinin içinde bulundukları
insani krizlere baktığımızda,
Bugün kendilerini ileri, insani ve medeni diye tanımlayan
ülkelerin bu değerlere karşı tutum ve davranışlarının bu sıfatlarla bağdaşmaz
ve büyük bir çelişki içinde oldukları bilinmeyen bir şey değil!
Öncelikli soru; bu zirvede konuşulan, acil çözüm bekleyen
mazlum insanların sıkıntılarını giderecek bir eylem planı oluşturup hayata
geçirmek mümkün olacak mı, sorusudur!
Milyonlarca insanın göçmen, milyar mesabesinde
insanın açlık ve sefalet içinde bulunduğu, yine iki milyar civarında insanın içme
ve kullanma suyuna ulaşamadığı, birçok İslam ülkesinde; özellikle Afrika ve
Ortadoğu ülkelerinde yine milyonlarca insanın ya terör tehdidi veya iç savaşla
karşı karşıya bulunduğu bir insani sorunlar tablosu var insanlığın gündeminde.
Bugün insanlığın maruz kaldığı mantar gibi ortaya
çıkan terör örgütlerinin sömürü güçleri adına mücadele ettiklerini
hatırlatmakta fayda var.
Zirve kapsamında 6 yıldır kendi halkına yapmadığı
zulmü bırakmayan Suriye liderinin de uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
işlemlerin yapılarak yargılanmasının acil olarak talep edilmesi gerekiyordu.
Türkiye’nin savunmasız Suriyelilerin zalim
yönetimin acımasız zulmünden kurtarılması için sunduğu insani teklifleri
görmezden gelen uluslararası toplum ve BM bu teklife neden duyarsız
kalmaya devam ediyor.
Bugün milyonların özellikle bölgemiz ve İslam ülkelindeki
zulüm, BM’nin çarpık yapısı, insani kurumlar ve uluslararası hukukun işlemez
hale getirilmesinden ileri geliyor.
Zirve sonunda açıklamada bulunan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon yapılan
taahhütlerin tepeden tırnağa dönüştürücü değişimin ileri taşınması
çağrısında bulunuyor. Bu çağrıya olumlu kulak verecek olanlar başta veto
hakkına sahip olan ülkelerdir.
Mevcut yapıya göre dünyayı paylaşan bu ülkelerin bu
çağrıya ses vermesi mümkün olur mu?
Ancak, bu acıya maruz kalan ülkeler birlik ve
beraberlik içinde söz konusu değişimin öncüsü olabilirler.