25 Mayıs 2016 Çarşamba

Zirve beklenen neticeyi verecek mi?


 

 

Ülkemizde düzenlenen 'Dünya İnsani Zirvesi' bölgemizde yıllardır yaşan ayaklar altına alınmış insanlık değerini dünyanın gözleri önüne sermek ve bu önemli konuya dikkat çekmek açısından büyük önem arz etmektedir.

Bu zirve uzun yıllardır ayaklar altına alınmış insani değerlerin yeniden ayağa kaldırılması ve layık olduğu değere kavuşturulması açısından büyük öneme haizdir.

Temel insani değerler açısından dünya toplumlarında farkındalık oluşturmak için de önemli bir toplantı niteliği taşımaktadır.

İnsanlığın ayaklar altına alındığı böyle bir dönemde temel insani değerleri dile getirmenin, aynı zamanda ülkemizin bu husustaki çabası ortaya koymaktadır.

Zirvede ikinci dünya savaşından beri yerinden edilmiş, yarım asrı aşan bir zaman dilimi içinde evleri başlarına yıkılmış, yerlerinden yurtlarından edilmiş, zor kullanılarak kendi topraklarından sürülmüş toplumların, milyonlarca insanın karşılaştığı insani sıkıntıların dile getirilmesine ülkemiz vesile olmuştur.

Gerçi bu tür sıkıntılar Birleşmiş Milletlerin New York’taki merkezinde yapılan oturumlarda sürekli dile getiriliyor.

Ancak ülkemizde düzenlenen ilk Dünya İnsani Zirvesi olması nedeniyle bu insani davaya dikkat çekilmesine katkıda bulunmuş oldu.

Konuşmacılar dünyanın içinde bulunduğu insani sorunlar özellikle;

Açlık, sağlık, iklim değişikliği, tabii afetler, yoksulluk, sığınmacıların durumu, iç çatışmalar, güvenlik, eğitim, çalışma ortamı, iş kurma ve benzeri insani durumlar ve özellikle 21. Yüzyılda hız kazanan ve giderek artan terör olayları zirvenin önemli gündem maddesi niteliğindeydi.

Şüphesiz, bu tür zirvelerin İslam dünyası açısından önemi daha büyük.

Yeryüzündeki İslam ülkelerinin içinde bulundukları insani krizlere baktığımızda,

Bugün kendilerini ileri, insani ve medeni diye tanımlayan ülkelerin bu değerlere karşı tutum ve davranışlarının bu sıfatlarla bağdaşmaz ve büyük bir çelişki içinde oldukları bilinmeyen bir şey değil!

Öncelikli soru; bu zirvede konuşulan, acil çözüm bekleyen mazlum insanların sıkıntılarını giderecek bir eylem planı oluşturup hayata geçirmek mümkün olacak mı, sorusudur!

Milyonlarca insanın göçmen, milyar mesabesinde insanın açlık ve sefalet içinde bulunduğu, yine iki milyar civarında insanın içme ve kullanma suyuna ulaşamadığı, birçok İslam ülkesinde; özellikle Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yine milyonlarca insanın ya terör tehdidi veya iç savaşla karşı karşıya bulunduğu bir insani sorunlar tablosu var insanlığın gündeminde.

 

Bugün insanlığın maruz kaldığı mantar gibi ortaya çıkan terör örgütlerinin sömürü güçleri adına mücadele ettiklerini hatırlatmakta fayda var.

Zirve kapsamında 6 yıldır kendi halkına yapmadığı zulmü bırakmayan Suriye liderinin de uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli işlemlerin yapılarak yargılanmasının acil olarak talep edilmesi gerekiyordu.

Türkiye’nin savunmasız Suriyelilerin zalim yönetimin acımasız zulmünden kurtarılması için sunduğu insani teklifleri görmezden gelen uluslararası toplum ve BM bu teklife neden duyarsız kalmaya devam ediyor.

Bugün milyonların özellikle bölgemiz ve İslam ülkelindeki zulüm, BM’nin çarpık yapısı, insani kurumlar ve uluslararası hukukun işlemez hale getirilmesinden ileri geliyor.

Zirve sonunda açıklamada bulunan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon yapılan taahhütlerin tepeden tırnağa dönüştürücü değişimin ileri taşınması çağrısında bulunuyor. Bu çağrıya olumlu kulak verecek olanlar başta veto hakkına sahip olan ülkelerdir.

Mevcut yapıya göre dünyayı paylaşan bu ülkelerin bu çağrıya ses vermesi mümkün olur mu?

Ancak, bu acıya maruz kalan ülkeler birlik ve beraberlik içinde söz konusu değişimin öncüsü olabilirler.