2 Şubat 2015 Pazartesi

DAEŞ hedefine ulaşır mı?


 

Sözde İslam devleti kurma aldatmacasıyla kanlı faaliyetlerini sürdüren terör örgütü DAEŞ, bir diğer adıyla ISIS ne yapmak istiyor?

Gerçekten bir İslam devleti mi kuracak?

Bir terör örgütünün devlet kurması hayal mahsulü olmaktan öteye geçmez.

Sadece bir macera, hem de çokuluslu kanlı bir macera.

Kimin adına hizmet ettiği, kimin adına çalıştığı hususunda verilecek en mantıklı cevap ise bu işin arkasında emperyalistlerin hain emellerinden başka birinin olmadığı.

Küresel emperyalistlerin derin güçlerinin oluşturduğu bu örgütün üst seviye liderlerinin kesinlikle Müslüman olmadıkları veya İslamiyet’i kendi hain emelleri için kullandığıdır.

Piyonları ise uluslararası kandırılmışlar güruhundan oluştuğu intibaını veriyor…

Bu güne kadar baş kesme eylemleriyle bütün dünyaya tehditler savuran bu örgütün gücü dünyanın ileri savaş teknolojisiyle mücehhez ülkeleriyle baş edebilir mi?

Bu örgütle fiilen mücadele etmekte olan ülkeler aynı zamanda her türlü iletişim, izleme, gözetleme ve tespit etme teknolojilerine sahip değil mi?

Bu ülkeler istedikleri anda gerek bu örgütün ve gerekse diğer terör örgütlerinin karargâhlarını tespit ederek yerle bir edemezler mi?

Gerçek böyleyken demek ki terörle mücadele konusunda çok büyük bir samimiyetsizlik var!

Maksadın terör örgütü ile mücadele değil, ‘tavşana kaç tazıya tut’ politikasının uygulanmasından başka bir şeyin olmadığını anlaşılıyor.

Bir başka amaç ise, bu vesileyle silah baronlarının ürettikleri yeni silahların test edilmesi ve satışının yapılmasıdır.

Tavşana kaç tazıya tut politikası uygulanırken bölgenin de iyice istikrarsızlaştırılması amacı ortaya çıkıyor.

Osmanlı İmparatorluğun yıkılmasından sonra suni olarak çizilen sınırların henüz gerçek bir şekline kavuşmamış olması, emperyalistlerin bölge üzerindeki emellerinin tam olarak gerçekleşmemiş olması bölgeyi kendileri için bir at oynatma alanı haline getirmiştir.

Bölgenin bu hale gelmesinde aynı zamanda bölge ülkelerinin özelikle geçmiş dönemdeki liderlerinin önemli ölçüde gelecek vizyonundan yoksun olmaları da yatıyor.

Vizyon eksikliği olduğu gibi, İslam ülkelerinin kendi aralarında gerçek manada temel ortak meseleler üzerinde sağlam bir irade oluşturamamış olmaları bugünkü tabloyu oluşturmuştur.

Millet iradesinin bu ülkelerin yönetimine yansımamış olması da bölgedeki istikrarsızlığı tetikleyen bir başka unsur olmuş.

Özellikle son on yılda İslam ülkelerinde gerek Afrika ve gerekse bölgemizdeki ülkelerde artarak tırmanan terör örgütü ve eylemlerini önleyecek ortak dinamizmi hareketlendirememeleri de bir başka eksiklik.

İslamiyet’in ve Müslüman’ın terörle, terör eylemleriyle uzaktan ve yakından irtibatı olmadığı konusunda sağlıklı savunmanın yapılmadığı bu hususta ortak bir tavır alınmamasıdır.

Ağırlıklı olarak geçmişte Filistinlilerin topraklarını ve en temel hak olan yaşama haklarını İsrail’e karşı savunmaları Müslümanların terörist olarak nitelenmesine neden olmuştur.

O dönemde İslam ülkelerinin Filistinlileri yalnız bırakmaları uluslararası ortamda bu mazlum insanları savunmamaları, bu insanların dünya kamuoyunda haksız bir şekilde terörist olarak ilan edilmesine yol açtığı gibi, aynı zamanda bu yanlış niteleme bütün Müslümanların dünya kamuoyunda potansiyel terörist izlenimini oluşturmuştur.

Şimdi öncekiler yetmiyormuş gibi sözde İslam’ı savunan ve İslam adına İslam’ın kabul etmediği cinayetler işleyerek sözde İslam devleti kurma macerasına atılmış bir örgüt daha meydana çıkarıldı. Amacına ulaşamayacak, fakat geride bırakacağı tahribat büyüklüğü ne kadar olur, onu da zaman gösterecek.

ABD’nin bir açıklamasında mücadelenin üç-dört yıl süreceği şeklindeydi.

Uluslararası güçler istediğinde ve kararlı olduklarında üç-dört seneye gerek yok, günümüz teknolojik imkânlarıyla sadece üç-dört günlük süre bütün terör örgütlerini bitirmeye yeter aslında. Bu da bu husustaki samimiyetsizliğin açık bir göstergesi.