Davos bir nevi zenginler kulübü
toplantısı havasında geçti.
Mazlumlar yine göz ardı edildi!
Dünya sorunlarını ilgili
konuların önde gelen isimleriyle tartışan toplantılara sahne olan Davos Formu ekonomi
konuları yanında aynı zamanda yeryüzünde mazlumların maruz kaldığı temel sorunların
da tartışıldığı ve çözüm önerilerinin yer aldığı bir toplantı olmalıydı.
Meşru devlet başkanını darbeyle
yerinden eden, bu yetmiyormuş gibi binlerce masum insanı öldüren Mısır’ın
darbeci lideri de davet edilenler arasındaydı.
Mısır ve Suriye liderleri meşruiyete
karşı durmuşlar; ikisi de kendi halkına karşı silah çekerek, vahşet örnekleri
sergileyerek görevlerinde kalabiliyorlar.
Dünya da bunların zulümlerine
seyirci kalmaya devam ediyor.
Uluslararası kurumlar
kronikleşen sorunlara çözüm bulmada adeta çaresiz kalmış görünüyor.
Ne yazık ki
bu kurumlar engelli hale getirilmiş.
Dünyada yaşanan kronik insani
sıkıntılara baktığımızda; yoksulluk, açlık, ülke içi çatışmalar, salgın
hastalıklar, göçler, bulundukları ülkeden daha güvenli limanlara sığınmaya
çalışan milyonlarca savunmasızın acı tablosu karşımıza çıkıyor…
Bu temel insani sıkıntılara büyük
ölçüde neden olan ve çaresiz insanlar karşısında adeta korunan dikta
yönetimleri var!
Milyonlarca insan göçmen
konumuna düşmüş durumda.
Özellikle Suriye, Irak,
Afganistan, Filistinli, Myanmar ve daha birçok ülkede çaresiz insanlar ya ölüm ya
istiklal diyerek canları pahasına topraklarını terk etmek zorunda
kalmaktadırlar.
Kendi ülkelerinde maruz
kaldıkları baskı ve zulümden kaçarken insan tacirlerinin, terör baronlarının
acımasız tuzaklarına düşmek zorunda kalıyorlar.
Yağmurdan kaçarken doluya
yakalanmaktalar.
Suriye’de dördüncü yılı geride
bırakmakta olan muhalif güçlerle dikta rejim arasındaki iç savaş masum
insanların canını almaya devam ediyor.
Küresel bir toplantı niteliği
taşıyan Davos toplantıları söz konusu ülkelerin yaşadığı bu insanlık dışı
olaylara ilgisiz kalmamalıydı, bu insanlarında sorunlarına çözüm arayacak
paneller düzenlemeliydi.
Temel insani meselelere dünyanın
bu ilgisizliği devam ederken, insanlığın sıkıntılarına çare olmak için kurulmuş
uluslararası kurumların hukuki yapıları giderek erozyona uğruyor.
Bu kurumlar hukuki
özelliklerini, yaptırım özelliklerini kaybetmeye doğru giderken, dünya kamuoyu
önünde güvenirliklerini de aynı ölçüde kaybediyorlar.
Özellikle Birleşmiş Milletlerin
üstlenmiş olduğu temel insani görevleri yerine getirmede mevcut yapısıyla
çaresiz kalmış durumda, asli görevini yerine getirmek yerine sadece rapor hazırlamakla yetiniyor.
Bu yapı devam ettiği sürece içine düştüğü
bu çaresizlik durumu devam edecek ve adil kararlar alma erdemine kavuşamayacak.
II. dünya savaşından sonra
kurulan BM günümüzün insani ve toplumsal sıkıntılarına çözüm bulmakta yetersiz
kaldığını her fırsatta gösteriyor.
Bu böyle devam ettikçe küresel
insani sorunlarda artmaya devam ediyor.