Zihinlerde iz bırakan iki önemli olay var
ülkemizde...
Biri oniki eylül 1980 yılına kadar devam eden kanlı
çatışmaların o gün sabahı itibariyle kesilmesi ve sonrasında ülkenin beklediği
huzura kavuşması idi!
Bir diğeri ise ülkemizin sulh ve sükûnunu
yakından ilgilendiren terörist başının 1999 yılında yakalanması neticesinde ne
hikmetse terör olaylarının hemen durması idi!
O tarihte bu yakalama hadisesi ülkemizi sözde bir
hak arama bahanesiyle uzun yıllardır kana bulamış olan ‘terörün bittiği ve
huzurun geldiği’ şeklinde algılanıyordu.
1984 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde fiilen
kanla başlayan terör, 1999 yılında terörist başının yakalanmasıyla durmuştu.
Bu olayın arkasında yatan gerçek nedenin ise
bu vesileyle birilerini iktidara getirme arzusunun olduğuna dair yorumlar
yapılıyordu. Nitekim 1999 yılı nisan ayında yapılan genel seçimlerde, seçim
sonrasında iktidara gelmesi beklenen partiler seçimi kazanmış ve hükümet
olmuşları. Önceden düşünülen senaryo kurgulandığı gibi hayat bulmuştu.
Bu olayla millet iradesine bir şekilde yön
verilmiş, millet iradesi dolaylı da olsa etki altında kalmıştı.
Bu iki parti maalesef milletin beklentilerine
cevap veremediği gibi ülkenin ekonomisi daha da kötüye giderek, ülkemiz büyük
bir kriz yaşamış, iş yerleri kapanmış, çok sayıda insan işsiz kalmıştı.
Türkiye ekonomisi küçülmüştü.
Netice olarak dönemin iktidar partileri ülkeyi
yönetme aczine düşünce, çareyi erken seçime gitmekte bulmuştu.
İşte o zamanki iktidarın yapmış olduğu en
hayırlı icraatı ülkeyi daha fazla sıkıntıya götürmeden erken seçim kararı
almaları olmuştu.
Bu karar ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcı
oldu.
3 kasım 2002 yılında yapılan erken genel
seçimiyle ülkemiz yeni bir döneme girmişti.
Ak Parti 3 kasım 2002 seçimleriyle iktidara
gelerek ülkemizin yıllarca el atılmamış sorunlarına neşter vurmuş, ülkede bir
kalkınma hamlesi başlamıştı. Ülkeye güven ve istikrar gelmişti; yatırım ve
kalkınma için aranan unsurlardı.
Başlatılan yatırımlar birer birer hizmete
açılıyor, ekonomide bir canlılık yaşanmaya başlamış, Cumhuriyet tarihinde
görülmemiş bir kalınma hızı başlamıştı.
Ülkemiz bir değişimin içine girmiş, A’dan Z’ye
her şey bu ülke yararına değişiyordu, değişmesi gerekiyordu.
Uzun yıllardır bekleyen problemlerin üç, beş
yılda bitmesi mümkün değildi, fakat ülkemiz kalkınma trenine binmiş hızla yoluna
devam ediyordu.
Bu kalkınma treninin durmaması ve kesintiye
uğramamsı için birkaç dönem Ak Partinin iktidarda kalması ve kalkınmada
sürdürülebilir bir rotaya oturması gerekiyordu. Nitekim önceki yıllarda
başlayan kalkınmanın meyveleri sonraki seçimler için önemli bir yatırım olmuş
ve neticede Ak Parti haklı olarak üç dönem kesintisiz seçimi kazanarak bugüne
kadar gelmişti.
Yaşadıklarımıza ve gelişmelere baktığımızda uzun
yıllar kalkınmasını tamamlayamayan ülkemiz kalkınmada önemli sıçramalar yapmaya
devam ediyordu.
Beklenmedik çok önemli istenmeyen bir gelişme olmadığı
takdirde bu treni durdurmanın mümkün olmayacağı görüntüsü verildi.
Milli gelir 3 bin dolarlardan 10 bin dolarlar
seviyesine çıkarak bu süre içinde kişi başına milli gelir üç mislinden fazla
bir artış gösterdi. İleri ülkeler seviyesine çıkmak için bu yeterli değildi,
fakat bu yolda atılımlar devam ediyordu…
Yine ihracatın o yıllarda 30 küsur milyar
dolarlardan bu yılsonu hedefi olarak 150 milyar dolarlara ulaşacak bir performansı
yakaladığı görülüyor.
Bu arada 2008 yılında başlayan ve hala
etkisini sürdüren küresel bir ekonomik kriz dünyanın gündeminde bulunuyor.
Ülkemizi en az seviyede etkileyen ve özellikle
kalkınmış ülkelerin daha çok etkilendiği küresel kriz etkisini sürdürüyor. Bu
hususta tam düzlüğe çıkışın 2013 – 2014 yıllarında ve hatta 2015 yılında
olacağına dair görüş bildiriliyor…
Yazının başlangıcında değindiğimiz konuya
tekrar dönersek; sağduyu sahiplerinin ortak tespit ve teşhisi: Türkiye ne zaman
şaha kalksa ülke düşmanları şu veya bu şekilde ellerinde tuttukları kozları
devreye alarak hızımız kesilmeye çalışılıyor. Nitekim 1999 yılında bitme
noktasına gelen ve bir süre buzdolabına konan terörün arkasındaki güçler 2002
yılından sonra ülkemizde başlayan kalkınma hamlelerini hazmedemeyişlerinin bir
sonucu olarak terörü şu veya bu şekilde tekrar devreye alarak yeniden
hortlatmış, canlı kuklaları vasıtasıyla kan akıtmaya başlamışlardır.
Bu işin arkasında yatan asıl gerçek ne Kürt
realitesi ve ne de onlara sahip çıkmak adına ileri sürülen reçetelerdir...
Bunu da öncelikle söz konusu bölgede yaşayan
vatandaşlarımızın bilmesi gerekiyor, hem kendi ve hem de ülkemizin topyekûn
kalkınma ve huzuru için...
Bu insanlarımız ne kadar erken bu işin arka
planında duran çirkin oyunun farkına varırlarsa; huzura, güvene, rahata ve
ekonomik kalkınmaya o oranda çabuk kavuşmuş olacaklar!