Medeniyet, hak,
hukuk ve demokrasi kavramlarının konuşulmadığı, anılmadığı bir günün olmadığı dünyada,
Arakanlı Müslümanların yaşadığı insanlık dışı dramı çeşitli vesilelerle
basından takip ediyoruz.
Sadece ülkemizde
değil, Türkiye'nin öncülüğü ile dünya basını da bu acı olaya yer vermeye
başladı. Ülkemiz insanlık dışı her olayı açığa çıkarmak, dünya gündemine
taşımak için gerekli çabayı gösteriyor. İnsani konulara olan hassasiyeti ve
fıtratı gereği bu konuda öncülük yapmaktan geri kalmıyor.
Bunu yaparken bir
insani borç olarak konuyu ele alıyor ve bu hususta sorumluluk üstlenerek insanlık
dramlarını dünya gündemine taşıyor. Yetkili uluslar arası kuruluşları hareket
geçirerek bu tür insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda gayret ve çaba
sarf ediyor.
Dünyadaki Müslüman topluluklara
baktığımıza, en çok insan hakları ihlallerine maruz kaldıklarına şahit
oluyoruz. Müslüman ülkelerde kendi aralarında mazlum ve fakir olan toplulukları
içinde bulundukları sıkıntılı durumdan kurtaracak birlik ve beraberliği
sağlayacak yeterli ve karalı bir duruşu göremiyoruz.
Petrol zengini
ülkelerin zenginlik kaynaklarının bir kısmını hayır işlerine ayırmaları söz
konusu insanların maruz kaldıkları insanlık dışı muameleden kurtulmalarına
vesile olacaktır.
Maddi destek
sağlayacakları gibi, diplomatik destekle de bu mesele kalıcı çözüme
kavuşturulabilir.
Bu hususta yapılan
yanlışlıkların en bariz ve çarpıcı misali ise Suriye’de yaşanan katliama destek
veren birkaç İslam ülkesi.
Göz göre göre bu
yanlışa destek vererek yapılan katliamlara seyirci kalıyorlar.
Böyle bir yanlışa
destek verenler kendi aymazlıklarını ve çapsızlıklarını gözler önüne seriyorlar.
21. yüzyılın medeni
denilen dünyasında Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin maruz kaldıkları insanlık
dışı drama bakınca, bugüne kadar bu insanlara gerek siyasi manada ve gerekse en
zaruri ihtiyaçları olan gıda, giyinme ve barınma hususunda hiçbir yardımın
yapılmadığını görüyoruz.
Belki de, ülkemizin
bu hususta bir çabası olmasaydı bu insanlar maruz kaldıkları baskı ve insanlık
dışı muamele neticesinde yok olup gideceklerdi.
Eğer bunlardan
kendilerine bir menfaat gelmiş olsaydı şimdiye kadar çoktan desteklenmiş
örgütlü bir konuma gelmişlerdi, haklarını arayıp kavuşmaları için!
Hak arama konusunda
ülkemize bakınca, bu konuda arkasına aldıkları yedi düvelin desteği ile 30
yıldır öldürerek sözde hak arayan insanlıktan nasibini almamış terör örgütünü unutmamak
gerekiyor!
Söz konusu bölgenin
kalkınmasını, gelişmesini önleyerek ve tek gayesi ve hedefi öldürmekten başka
bir şey olmayan zulüm güruhunun hayatta kalma sebebi sadece ve sadece öldürmek.
Doğu ve güneydoğu
bölgesindeki insanların sözde haklarını savunanlar ki hak konusunda bir eksiklik
yok; eksiklik sadece oluşturulan terör ortamı dolayısıyla var olan hakların
uygulamasında yaşanıyor. Terör örgütünün gayesi hak aramak değil, var olan hakları
gasp etmektir.
Terör örgütünün
arkasına aldığı yedi düvelin desteği ile yaptığı aslında bir hak arama
mücadelesinden ziyade, tamamen bu insanların mevcut haklarının elinden
alınmasının mücadelesidir. Bu mücadelenin nihai hedefi yeni bir Filistin, yeni
bir Arakan oluşturup, böylece bu insanları tamamen köleleştirmeği amaçlamaktadır.
Gerek Arakanlı ve
gerekse Filistinli Müslüman kardeşlerimizin durumuna düşmemenin tek yolu
öncelikle bu bölge insanlarına bağlı. Kendi üzerlerinde oynanan bu oyunu doğru
anlamaları, doğru algılamaları gerekiyor ki bu çirkin oyun bozulsun; işte o
zaman sahip oldukları hakları tam olarak elde etmiş ve yaşamış olacaklar.
O zaman ellerinde bulunan
zenginlik kaynaklarını harekete geçirecekler…