Su güvenliğinin kalkınmaya etkileri açısından üst seviye küresel riskler arasında olacağı düşünülüyor.
Aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin başarılmasında
entegral bir bölümü oluşturuyor.
Nüfus ve refah artışı ile suya olan talep büyürken, küresel su arzı
sabit kalmakta, artan su açıkları özellikle yüksek nüfus büyümesi olan yerlerde çoğunlukla fakir, zayıf veya ihtilafta olan toplumlarda mevcut problemleri kötüleştiriyor.
Problemlerin birleşmesi, iklim değişimi ile yağmur düşüşünün daha
çok düzensiz olacağı, sıklıkla ve yoğun kuraklıklara ve hatta daha çok zarar
veren taşkınlara sebep olacağı tahmin ediliyor; 2017 yılında ABD, Karaibler ve
alt-sahra Afrikası ve diğer yerlerde görüldüğü gibi…
Günümüz su yönetim usullerinin çağ dışı kaldığı, bu nedenle
dünyanın susuz ve belirsiz bir gelecekten kaçınmasına yardım edecek çözümler
öneriliyor.
Su kaynaklarının gelişmiş yönetim şekli olmadan 21. yüzyılın
zorlukları olan insan gelişmesi, yaşanabilir şehirler; iklim değişikliği, gıda
güvenliği ve enerji güvenliğini karşılamak ve güvenilir su ve sanitasyon
hizmetlerini sunmak yeterli olamayacak.
2001’den beri yağmur düşüş şoklarının üretim kaybına sebep olduğu
gözleniyor.
Su; sağlıklı yaşamı sürdürmek, gıda üretimini artırmak,
yenilenebilir enerji üretebilmek, çevreyi yönetmek ve istihdam üretmek için
hayati öneme sahip.
Ayrıca bitkiler, hayvanlar, genel
temizlik ve her türlü insan temizliği, içme suyu, sebze ve meyvelerin
yıkanmasında; çamaşır yıkamak, hayvanları yıkamak, araçları yıkamak, bitkileri
ve ağaçları yetiştirmek, tıraş olmak, sulama yapmak, duş almak ve banyo yapmak,
sanayi ve fabrikaları işletmek, elektrik üretimi gibi temel konularda suyun olmazsa olmaz gibi bir temel rolü bulunuyor.
Su hayat destek sistemlerinin ve tabii sermayenin önemli
bileşenlerinden birini oluşturuyor. Acil Eylem
planı yapılmazsa, mevcut durumda Orta Afrika ve Doğu Asya gibi suyu bol olan
bölgelerde de kıtlaşma olacağı tahmin ediliyor. Ve arz yetersizliğinin
bulunduğu Ortadoğu ve Afrika Sahel bölgelerinde darlığın daha da kötüleşeceği
yönünde beklenti var.
Konuyla ilgili bir rapora göre azalan tatlısu, enerji ve tarım
gibi diğer kullanımlardan ileri gelen rekabet nedeniyle, şehirlerdeki su
mevcudiyeti 2050 yılında 2015 yılı seviyeleriyle karşılaştırıldığında üçte iki
oranında azalmış olacağı şeklinde tahminler yapılıyor.
Böylece su güvensizliği ihtilaf riskini artırmış olacak.
Kuraklıktan kaynaklanan gıda fiyatı artışları gizli ihtilafları
tetikleyecek ve göçü teşvik edecek.
Yağmur düşüşlerine bağımlı olan ekonomiler, kuraklık ve
taşkınlar göç dalgaları üretecek ve ülkeler içinde şiddet patlak verecek,
şeklinde varsayımlar yapılıyor.
Eğer ülkeler su kaynaklarını daha iyi yönetecek eylem planları
yapmazsa, bu analize göre büyük nüfuslu bölgeler uzun dönemler eksi ekonomik
büyüme yaşayabilecekler.
Fakat sürdürülebilir su yönetimini sağlayacak politikalar
yapılırsa, iklim değişikliğinin su üzerindeki negatif etkilerini daha iyi
politik kararlarla nötrleştirileceği umuluyor.
Gelişmiş su yönetimi yüksek ekonomik karlar almayı oluşturuyor.
Derinleşen iklim stresiyle baş etmek için daha güçlü politikalar ve reformlara
ihtiyaç duyuluyor.