Suyun gündeme gelmediği gün yok.
Çünkü başta insan olmak kaydıyla, bütün canlılar için hayati önem taşıyor.
İnsanlar için içme, kullanma, temizlik ve her türlü üretimin ayrılmaz
bir parçası.
Su kaynaklarının ortalama yüzde yetmişi zirai üretimde kullanılıyor. Oran
ürüne ve ülkeye, suyun verimli kullanılma şartlarına göre değişiklik
gösterebiliyor.
Yüzde otuzluk kısmı ise evsel kullanım ve sanayi üretiminde
kullanılıyor.
Su sanayi üretimi için de önemli bir bileşen.
Teknolojinin ilerleyip çeşitlenmesi insan hayatına artan bir şekilde
girmesi ve şehirleşmenin her geçen gün artış göstermesi bir yandan su
tüketimini artırırken, diğer taraftan ise su kaynaklarını kirleterek zararlar
veriyor.
Su kaynakları sadece sanayi ve şehirleşmenin olumsuz etkilerine maruz
kalmıyor, aynı zamanda iklim değişikliği ve küresel ısınma bu hayati kaynağa
olumsuz etkiler bırakıyor...
Sınıraşan su yollarının zaman zaman ülkeler arasında ihtilaflara neden
olduğu ve bu vesileyle artan ve devam eden ihtilaflarda uzlaşmaya varılamaması ise su savaşlarının olacağı ihtimalini gündeme getiriyor.
Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin altıncı
maddesi su konusu. Bu madde herkes için temiz suya ve sanitasyona erişmeyi
hedefliyor.
Herkes için temiz, erişilebilir su içinde yaşadığımız dünya için temel
olduğu ve gezegende bunu başaracak yeterli suyun bulunduğu ifade ediliyor.
Ancak kötü ekonomiler veya yetersiz altyapı nedeniyle uygun olmayan su
arzı, sanitasyon ve hijyen nedeniyle çocuklar dahil, her yıl milyonlarca insan
ölüyor.
Aynı zamanda su kıtlığı, kötü
kaliteli su ve uygun olmayan sanitasyon gıda güvenliğini, geçim tercihlerini ve
fakir aileler için eğitim fırsatlarını dünya çapında olumsuz etkiliyor.
BM’nin açıklamasına göre mevcut durumda 2 milyardan fazla insan tatlı su
kaynaklarının azalan erişim riskiyle yaşıyor ve 2050 yılın kadar dört kişiden
biri muhtemelen kronik ya da tekrarlanan tatlı su yetersizlikleriyle
yaşıyor olacak. Kuraklık ise dünyanın fakir ülkelerinin bazılarında spesifik
sıkıntı olup açlık ve yetersiz beslenmeyi kötüleştiriyor.
BM’nin açıklamalarına göre, geçen on yılda yapılan gelişme nedeniyle dünya
nüfusunun yüzde 90’ı halihazırda içme suyu kaynaklarına ve sanitasyona sahip.
İçme suyu ve sanitasyonu geliştirmek için alt sahra Afrikası, Orta Asya,
Güney Asya, Doğu Asya ve Güneydoğu Asya'daki gelişmekte olan ülkelerde tatlısu ekosistemlerinin
ve sanitasyon tesislerinin yönetiminde yatırım artışına ihtiyaç duyulduğu
belirtiliyor.
2017 verilerine göre;
785 milyon insan temel içme suyu hizmetlerinden yoksun
bulunuyor.
Yine dünya genelinde 5 kişinin 2’si sabunla el yıkama tesisinden ve evinde
sudan yoksun bulunuyor.
2030 yılına kadar 700 milyon insan su kıtlığından dolayı bulunduğu yeri değiştirmiş
olacak.
Bazı ülkelerde 2 milyar insan yüksek su stresi yaşıyor.
Küresel nüfusun yüzde 9’unu oluşturan 673 milyon insan tuvalet ihtiyacını
açık alanlarda gideriyor, bunların çoğunluğu güney Asya’da bulunuyor...
Bu hususta BM’ye önemli görev düşüyor, sadece bu hayati eksiklikleri
tespit etmekle kalmayıp bir an evvel bunların giderilmesi için ilgili ülkelerle
çalışma başlatması gerekiyor.
Söz konusu ülkelerin BM kürsülerinde bu hayati konuları laf üreterek
geçiştirme yerine bu alanlara yatırım ve eğitim seferberliği başlatmaları
kaçınılmaz görünüyor.
Aynı zamanda Dünya Bankasına ve benzeri kuruluşlara da bu alanlara yatırımları finanse etmede önemli görevler
düşüyor.