Fransa
Başkanı Macron’un Türkiye ve Suriye’deki teröristler arasında arabuluculuk
yapma isteği, bu ve benzeri ülkelerin bu hayati konu ile ilgili gerçek yüzlerini
bir kez daha göstermiş oldu.
Daha önemlisi, sözde insani bir görev yaparak kendisinin bu uğurdaki sahte yüzünün ciddi olduğunu göstermeğe çalışmak.
Daha önemlisi, sözde insani bir görev yaparak kendisinin bu uğurdaki sahte yüzünün ciddi olduğunu göstermeğe çalışmak.
Fransa’nın
bölgemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımıza olan ilgisi yeni olmadığı, biliyoruz ki bu ilgilerinin asıl maksadı bunlara olan sadakatinden ileri gelmiyor.
Fransa’nın önceki başkanlarından François Mitterrand'ın
eşi Danielle Mitterrand, 1998 yılı Kasım ayında terörist başı
için ‘‘Kalbinde çok özel bir yeri olduğunu’’ açıkça ifade etmiş ve
caninin iadesi konusunda sözde endişesini dile getirerek “Türkiye, bağımsız
adalete sahip olan, bir hukuk devleti değildir’’ ifadesini sarf etmiş!
Bunu söylerken aslında uluslar arası toplumun bağımsız hukuk
anlayışına sahip olmadığını ima etmiş herhalde.
Eğer uluslar arası hukuk bağımsız
olup işleseydi bugün bölgemizdeki bu katliamlar olmayacaktı, bu katliamlara göz yumanlar ve fiili olarak yer alanlar cezalarını çekmiş olacaklardı.
Ama maalesef, bu erdemi gösteremezler.
Ama maalesef, bu erdemi gösteremezler.
Macron’un
Türkiye ve YPG arasında diyalog rüyası ise Fransa’nın ülkemizin birlik ve
beraberliğine olan kabul edilemez tutumunun gelenekselleşmiş göstergesi.
Yine
Macron’un Suriye Demokratik Güçlerine (SDG), DEAŞ’a gösterdikleri fedakâr ve
kararlı rolden dolayı takdirlerini ifade ediyor.
DEAŞ’ın 2015 yılında Fransa’da yaptığı saldırıda 130 kişi hayatını kaybetmişti. Acaba o saldırı Fransa’ya bir tehdit niteliğinde miydi?
İşte derin terör destekçilerinin ve vekalet savaş yanlılarının insanlık anlayışı bu kadar! Nihai hedeflerine varmak için yapmayacakları canilik yok!
DEAŞ’ın 2015 yılında Fransa’da yaptığı saldırıda 130 kişi hayatını kaybetmişti. Acaba o saldırı Fransa’ya bir tehdit niteliğinde miydi?
İşte derin terör destekçilerinin ve vekalet savaş yanlılarının insanlık anlayışı bu kadar! Nihai hedeflerine varmak için yapmayacakları canilik yok!
SDG’nin
ABD’nin önemli müttefiki olduğu ve YPG ise bunun çekirdek parçasını
oluşturuyor. Sözde DEAŞ’la mücadele etmeleri için Fransa ve ABD'nin bu örgütlere
silah verdiği ve eğittiği biliniyor.
ABD
aynı zamanda YPG’nin PKK ile direkt bağlantısı olmadığını ifade ederek terör örgütlerini aklamaya çalışıyor.
Fakat Zeytin Dalı Harekatı’nda Afrin’in her yerinde terörist başının
posterlerini görüyoruz.
Macron
ve benzerlerinin bölgede 7 yılı aşan bir süredir devam eden insanlık dramının
ve vahşetin asıl sebeplerini görmezden gelip konuyu başka tarafa çekmesi
öncelikle bir samimiyetsizlik göstergesi.
Yedi
yılın geride kaldığı Suriye’deki vahşet kimin eseri sorusunu hiç gündeme geitirmiyorlar.
Uluslararası
toplum hala Suriye’nin başında bulunan caniye devlet başkanı payesiyle hitap
ediyor.
Meselenin
asıl ve önemli kısmını perdeleyen uluslararası toplum konuyu 7 yılık vahşete
rağmen başka taraflara çekip katliama göz yummaya devam etme aldatmacılığını sürdürüyor.
Meselenin
çözümünü hala başka yerlerde arayarak, bugüne kadar akıtılan mazlum kanını gözardı etmeye çalışıyorlar.
Hala
bu ülkenin gerçek sahiplerine sahip çıkmayıp kendi süfli emellerine hizmet eden
vekalet savaşçılarını kollamaya ve güçlendirmeye çalışıyorlar.
Bugünlere
nasıl gelindiğini bir tarafa bırakıp gerçekleri örtmeye açıkça canilere sahip
çıkmaya çalışıyor.
Suriye’de
yedi yıldır insan katliamı yapılıyor.
Hiçbir ilgili uluslararası kurum bu katliamı görmek ve tartışmaya açarak hukuki yollardan
çözüm getirmek istemiyor.
Asıl
konu hep başka taraflara çekiliyor.
Çünkü
bunlar hileli işlerde o kadar uzmanlaşmışlar ki şeytan yanların çömez kalır.
Eğer
dünyada hak üzere çalışan ve görevini insan hak ve hukukunu koruyan kurumlar
varlık gösterebilseydi, bu işi bu derece savsaklayan ilgili devlet başkanları
başta olmak üzere, Suriye'nin zalim lideri de uluslararası hukuk önünde hesap
vermişlerdi.
Gerçek ise uluslar arası toplumun önde gelen üyelerinin bölgemizde uzun yıllardır
devam eden katliama göz yumup, daha fazla kanın akması ve daha fazla mazlum ve savunmasız
insanın hayatını acımasız bir şekilde yitirmesi yönünde bir politika olmuştur.